27 Aralık 2010 Pazartesi

Bir delinin zırvalamaları

O kadar çok akıl hastalığı tanımı uydurulmuş durumda olmasına rağmen tamamen "sağlıklı" olduğunu iddia eden insanların sayısı o kadar çok ki.. Ufak tefek şeyler farkedilmese bile ciddi "hastalık"ların semptomlarıdır aslında tıpta; bir insanın sürekli ellerini yıkaması takıntıdır misal..

Peki ciddi olayların aslında teşhisinin konmasının imkansız olduğunu hiç farketmiş miydiniz? Bu ne demek şimdi? Şu demek, "hastalık" olarak belirlenen şeylerde bize teşhis koyulması imkansız.. Yani ben eğer hastaysam benim hastalığımın adının konması mümkün değil.. Örnekleyelim:

Bir şizofren, şizofren olduğunu bilmez.. O zaman bizim şu anda yaşadığımız her olayın gerçek olduğuna nasıl garanti verebiliriz? Belki de şizofren akılımızın uydurduğu bir şeydir "en değerli anı"mız..

Kafasından kendine "arkadaşlar" yaratan bir insanın, yarattığı karakterlerden birisinin onu tedavi etmeye çalışan doktorun kendisi olmadığını nasıl bilebiliriz?

Bu olay nerden çıktı; insan aklının kendi kendini kandırmaya yetisi olduğunu ve arada sırada buna çabaladığını düşünüyorum.. Bu düşünce de bir rüyadan çıktı aslında; ama rüyanın tamamını ve olayların nedenini hatırlamıyorum.. Hatırladığım kısmında ise beynimin "iyi" tarafı, benim desteklediğim taraf bir bilgiyi korumaya çalışmakta (inception anyone?).. Ve beynimin bu yanı tam bilgi çalınmak üzereyken birini yakalıyor..

E o kişi de beynin bir başka yönü? Kendi kendinin savunmasını aşan bir sistem mi yarattı? Değişik olan bir nokta da, yakalanana kadar farketmesem de yakalandıktan sonra izlediği bütün adımları biliyor olduğumu farkettim.. E peki bu durumda;

a) bu bilgi illaki çalınacaktı, çünkü savunanın bütün bilgilerini biliyordu saldıran
b) bu bilgilerin çalınması mümkün değil çünkü savunan, saldıranın her hamlesini biliyor
c) her ikisi de aynı anda doğru..

Ve evet cevap bence c şıkkı.. Tamamen bir tesadüf sonucu rüyamda oluşan sonuç oldu, adam yakalandı.. Yakalanmayabilirdi de.. Rastgeleliğin doğanın bir parçası olduğunu biliyoruz; peki düşüncelerimizin rastgele oluştuğunu hi düşünene olmuş mudur?..

Yani yeni oluşan fikirler birinin diğerinden daha "zeki" olmasından değil de daha "şanslı" olmasından ise?

Birinin diğerinden daha "yaratıcı" olması tamamen talihle ilgiliyse?..

şarkı: tolga çevik ve özer atik - yalan sanırım..

23 Aralık 2010 Perşembe

Özür ve açıklama

2 gündür yazamıyorum, çünkü farkl ısebeplerden eve geldiğimde yazcak durumda olmuyorum.. Bu sebeple üzgünüm, hayır sanki çok okuyanım varmış gibi oldu ama önemli olan o az sayıdakine değer vermek.. (gibi bişiler)

21 Aralık 2010 Salı günü hayatımın fiziksel olarak en kötü günü olabilir.. İnanılamz bir baş ağrısı yaşadım bütün gün.. Buna ek olarak burada ismini telaffuz etmekten çekinmediğim "Ahmet Sina Bağcı" adlı arkadaşımın "olm snowboard yapcaz bacak antremanı lazım" diye bana yaptrdığı antrenman sonucunda bacaklarım resmen tutmuyordu.. Şimdi bu iki olay şöyle birleşiyor:

Adım atmak işkence, oturup kalkmak işkence.. Buna ek olarak her adımda beyin "sallanır" gibi olduğundan o adımı atmak isteyip, attığına hem sevinip hem pişman olma durumunu yaşadım.. Çok acayip evet.. Peki bunun üstüne 12 saat okulda kalıp proje yapınca insanda kafa kalır mı? Kalmaz, kalmadı da netekim..

Bir de insan hasta olunca sıradanlaşıyor cidden.. Ben boyutuma göre oldukça fazla yerim, ve soğukta üşümem.. O salı gecesi ise bir orta boy pizza bitiremedim ve dışarı çıkınca üşüdüm.. Bu cümleden "ukala" yerine "ay yazık" sonucunu çıkartın..

-------------------------

Bunun dışında doğumgünüm oldu ve bir kez daha doğumgünlerini önemsememek gerektiğini anladım.. Çok fazla önemseseydim gelmeyen insanlara, kutlamayanlara takılacaktım, ama hiç önemsemeyince dünyanın en eğlenceli doğumgünlerinden birini yaşadım :) yaşatanlara teşekkürler, o gün gördüğüm (ve görmediğim ama düşündüklerini bildiğim) herkesi çok seviyorum, iyi ki varsınız..

------------------------------------------

Evet 20 oldum.. Hayır bir çöp değişmedi.. Dağılın..

-----------------------------------

Projemizle ilgili beni eğlendiren noktalar: kurduğum matematiksel modelin doğru olması.. Hocaların "değiştirin" demesi.. Değiştirince "bu böle olmaz şöle olur" diye eski halini sölemeleri.. Ve son olarak da adam akıllı bir sezgisel üretmiş olmak.. Geliyorum Martello, tahtına göz diktim.. Facebook'ta da daha fazla arkadşım var..

--------------------------------

Bu aralar gitarı iyice boşladım.. Çünkü bas çalışmaya başladım yeniden.. Bas solo enstrüman (teşekkürler Şeyma) olamaz diyenler halt etmiş arkadaşlar.. Öğrenin, doğaçlama yapabilir hale gelin.. Dizinizden indirmek istemediğinzden sevgilinizle kavga etceksiniz.. Sonra sevdiğiniz şarkılara eşlik edin, müziğin bir parçası olun.. Sonra çok zor şarkıları çalın, ve "oha parmaklarım nası görünüyodur acaba" diye düşünün.. Evet sığ bi insanım :P Bu olay için örnek playlist:


Muse - Muscle Museum
Placebo - Meds
Muse - Hysteria
Muse - New Born
Dream Theater - Home
Rush - YYZ
Dream Theater - Dance of Eternity


Bu şarkıları peşpeşe, mükemmel bir şekilde ve yorulmadan çalan kişiden ders almak istiyorum, bu kadar da net konuşuyorum.. Ben Dance of Eternity'nin sonuna gelebildim, sonra tekledim.. Solosu zaten yok :)..

Evet şimdilik bu kadar, uzun bi aradan sonra uzun yazmamı bekleyenlere burdan "hahahahahahaahahahaaahhh" demek istiyorum :D

şarkı: Two Steps from Hell - To Glory
gitar: yok artık bas var, bi süre..

19 Aralık 2010 Pazar

Kadın Erkek Zırvalamaları

Öncelikle kadınların giysi tanımlamaları hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.. Bayanlar, siz bir giysinizi, akssuarınızı tarif ederken hiç yardımcı olmuyorsunuz.. Bu nerden çıktı? Şurdan; ablam benim annesinin evine gönderip bir ayakkabı getirmemi istedi.. Sırasıyla tarif:

Ayakkabının yeri..
Ayakkabının markası..
Markanın ayakkabının neresinde yazdığı

Şimdi, ben dikkatli bir insan olduğumu düşünmeme rağmen o 5 dakikalık yolda markanın ismi aklımdan çıkmıştı, görünce hatırladım.. Biz erkekler markayı aklımızda tutamayız.. Biz pratik bilgiler istiyoruz.. Örneğin bir ayakkabı için bu bilgiler:

1) Renk..
2) Topuklu mu değil mi..
3) Tokalı mı çıtçıtlı mı ne şekil kapanıyo bu meret..
4) Kutusunun rengi..

Marka isimleri, yabancı kelimeler (straplez örneğin; "askısız" işte, straplez ne?) bizim aklımızda kalmıyor.. Lütfen bizi zorlamayın, "Mango'dan straplez elbise aldım" demeyin, "siyah askısız elbise aldım" deyin..

-------------------------------------

Aslında üstünde pek fazla düşünmesek de karşımızdaki insanın "mükemmel bir şekilde ortalama" olamsını isteriz.. (bu terimi ben uydurdum, ama kesin vardır bir yerlerde - perfectly average).. Ne çok uzun, ne çok kısa, ne çok şişman ne çok zayıf.. Şimdi başlığa da ithafen bunu kadınlar için örneklemek istiyorum..

"Kadın dediğin ele gelir" diye seviyesiz bir laf var, ama erkekler arasında çok kullanılır (bir erkeğin itirafları).. Bu laftaki doruluk payı şu: yeni moda olan iskelet gibi, kemikleri gözüken kızları kimse beğenmez.. Zayıflık iyi bir şey değildir.. Çekici olan şey sağlıktır, kilonun boydan 30 birim az olması değil.. Çöp bacak, batan kemikler, gözle görülen eklemler, bunlar çekici şeyler değil..

Evet aslında o kadar da çok açıdan incelemedik, çağımızın rahatsızlıkları anoreksi ve obezitenin kadın-erkek ilişkilerine etkisini tartıştık.. Ve böyle diyince cidden seviye biraz yükseldi..

O diil erkekler hakkında bi tek "çok fazla kaslı olmasın ama çok da zayıf olmasın" dışında bir sonuca ulaşamadık; sanırım bizi dış görünüşümüz için değil başka bir şey için seviyolar..

şarkı: bugün klip izlemelsiniz: önce Apocalyptica - Not Strong Enough ve aynen kaldığı yerden Apocalyptica - Broken Pieces
gitar: ne zamandır gitar yazmıyorum, bunun sebebi TOBB ETÜ'nün özel hayatıma tecavüz etmiş olması.. Ama bu demek değil ki gitarı elime almıyorum, sadece egzersiz yapmıyorum.. Egzersizlere en kısa zamanda dönücez..

-------------------

arkadaşlar zayıftan kastım iskeletor, sıfır et, sadece kemik.. yukarda net olduğunu sanıyodum ama değilmiş.. SIFIR ET, KAS, YAĞ.. kastım bu..

kısa boylu erkekler de iğrençtir, allah belalarını versin, evde kalsınlar, soyları tükensin..

şimdi izninizle balkondan atlıyorum..

18 Aralık 2010 Cumartesi

Hikaye

"Burdan çıkmam lazım" diye düşündü.. Hiç onun sevdiği gibi bir ortam değildi, ve giderek daha da kötüleşiyordu..  Ve olan olay sahoşların saçmalaması filan gibi bir şey değildi; ortam cidden kötüleşiyordu.. Yavaş yavaş insanlar şekil değiştirmeye başlamıştı; özellikle de kadınlar.. Yerler saçma, koyu renk ve yapış yapış bir sıvıyla kaplanıyordu.. Kan?.. Bunu düşünmek istemiyordu.. Buradan bir çıkabilse arkasına bile bakmaz, bunu unuturdu.. Zaten niye geldiğini bile bilmiyordu.. Ama tabi ki, en istenmeyen şey her zaman olduğu için, birkaç kişi birden onu gözüne kestirdi..

Kalabalığın arasından çıkışa gitmeye çalıştıkça etrafındaki daire küçülüyordu.. Br süre sonra diğer insanlar da rol yapmayı bıraktı, düpedüz yol vermemeye başladılar.. Onu gözüne kestirenleri de sonunda net bir şekilde gördü: iki tane çok güzel kadın ve bir tane.. fazla "güzel" bir erkek.. Hepsi de çok güzel olmasına rağmen doğal olmayan ve tehlikeli bir güzellikleri vardı.. En sonunda yetişmeyi başardılar, ve o anda etrafındaki diğer insanlar dalga geçer gibiaçıldılar ve geniş bir daire oluşturdular..

"Bu nasıl gözümüzden kaçmış acaba?" dedi kadınlardan biri.. Diğeri çevresinde dönerek yaklaşıyordu..

"Ya saçmalama.. Sadece biraz parlak diye.." diye cevapladı adam.. Gözünde çok tuhaf bir bakış vardı.. Sanki içine bakar gibi.. Giderek daha korkutucu olmaya başlamıştı..

O sırada diğer kadın yanına gelmişti ve sarılmaya başlamıştı.. Kadının kollarını çözüp ittirdi ve uzaklaşmaya çalıştı, ama diğerlerine de arkasını dönmek istemiyordu.. Geri geri gitmeye başladı.. Artık neredeyse kovalıyor gibiydiler.. Etraftaki insanlar gülmeye başlamıştı, ve nereden geldiği anlaşılmayan bir müzik yükseliyordu.. Kahkahalar arasında kadınlardan biri bağırdı:

"Hahah, düşündüğü başka biri var bunun! Saf çocuk!"

O anda çok sinirlendi.. Bunu bilmelerinin tek yolu, kafalarının içinde olmalarıydı.. Güvenli olan tek yerde.. Bir anda müzik kesildi, kadın gülmeyi kesti..

"Nasıl yaptın bunu?"

O anda ne kadar tehlikeli olduğunu anladılar.. "Çocuk"un aklı bir anda bir buz kütleisne dönüşmüştü.. İçine girmesi imkansız ve soğuk.. Çocuk ellerini sıktı, etrafındaki halka bu sefer korkuyla genişledi.. Kadınlar ve adam kendilerini savunmaya hazırlandılar; bir anda ne kadar tehlikeli olduklarını gösterdiler..

Çocuk, gülümsedi..

---------------------

Ne bu şimdi?..

14 Aralık 2010 Salı

Hayatı facebook'a yazmak için yaşayanlar

(Aslında üst başlık "hayatı paylaşmak için yaşamak")

Facebook'tu, Twitter'dı, MSN'di, sürekli kullandığımız, insanlarla "sosyalleşmemizi" sağlayan uygulama ve siteler çıktı bir sürü..

Çok çok kısaca bunların gelişim sebebi: artık kazanmak için çok uğraşması gereken modern insanın, tüketimin, kısmak için gözündeki en gereksiz şeyi, "sosyalleşmeyi" tüketmeden yapmasını sağlamak.. Birini görmeden selam verebilmek, dışarı çıkmadan sohbet edebilmek, böylece hem arkadaşlık ihtiyacını karşılamak, hem de bunu çaba harcamadan, daha fazla yorulmadan yapmak..

Şimdi bu doğrudur yanlıştır, aslında mantıksızdır, bunlar başka bir yazının konusu.. Burda seslenilen kişi (yazar burda tüketim toplumu kölesine sesleniyor) hayatındaki en ıncık cıncık detayı facebook'a "update" eden, "tweet" atan ve bu sırada hayatı kaçıran kişiler..

Düşünün ki bir konsere gitmiş bu arkadaş, siz de hasbelkader facebook'a girmişsiniz.. En yeni update'ler:

"Gene mükemmel bir konserdi X(sevdiğim sanatçı)" 2 minutes ago via Mobile
"Asla unutmayanlardanız........." 5 minutes agı via Mobile
"Ve eskiler güzel gidiyor, harikasın X" 10 minutes ago via Mobile
"'Gece Olsun' u istiyoruz :))" 16 minutes ago via Mobile
"Kıpır kıpır şarkılar :)" 24 minutes ago via Mobile
"Yeniler güzel ama artık eskilerden rica ediyoruz..." 28 minutes ago via Mobile
"Kop kop :P" 37 minutes ago via Mobile
"Ve Tutu'yla açılışı yaptık!" 45 minutes ago via Mobile

Bu şahsa sesleniyorum; bu konserden ne anladın?

Başka bir örnek.. İki tanıdığınız çıkmaya başlamış.. Örnek update ve yorumlar..

"Az önce Starbuck'stan kahve aldım" (not, bu abartı değil, yapan var)
"Afiyet olsun aşkımm =)"
"Keşke sen de olsaydım tatlım =)))"
"Keşke bitanem ama seni o kadar seviyorum ki kahveye alerjim olsa bile içerdim!" (devrik cümle evet)
"oy oy tatlım benim =)=)=) (L)"
":*"
(ve takribi sanal seks)

Buradan itiraf ediyorum: bunu yapan herkesi engelliyorum.. Pişman da değilim.. Benim göz zevkimi bozamazsınız.. Benim beynimle oynayamazsınız.. Ben sizin saçma sapan çıkarımlarınızı, yavşamalarınızı, mesajlarınızı, atarlarınızı görmek/bilmek zorunda değilim.. Paylaşmak istediğin birşey varsa bunu facebook'taki 4123124125 arkadaşınla aynı anda değil, bana özel söyle..

Facebookta komik şeyler paylaşanları tenzih ederim, bakıp geçiyorsun.. Diğerlerine bakıp geçemiyorum, beni yargılamayın..

-----------------------

Av mevsimi filmine gittim ve oldukça beğendim.. İnsanlar sırf "uzun bu film" diye sevmiyorsa dayağı haketmekteler.. İdris'i çok sevdim, deli olasım geldi, karadeniz kanım kabardı, mutlu oldum.. Benden adam olmaz şarkısı ise o kadar "cuk" oturmuş ki, kendimden umudu kesip, benden adam olmamasını istedim nerdeyse.. Ha belki hala olmaz, belli değil..

Şarkı: Ete Kurttekin - Benden Adam Olmaz
Gitar: hem bas hem gitarda YYZ ve The Dance of Eternity çalışıldı.. Bunlar zor şarkılar gençler, gitarda %50 de çalabiliyorum :)

12 Aralık 2010 Pazar

Türklerin internet kullanımı

Sıradan insanlar (Sen, ben gibi insanlar) interneti ne için kullanır?
- Bilgi edinmek
- Eğlenmek (Dizi, müzik)
- Zaman geçirmek (oyun, vs)

Türk erkeği ne için kullanır?
-karı
-kız
-porno
-kavga

Burda kavga ya takımdan, ya siyasi görüşten, ya müzik zevkinden, ya dini inançtan, ya soydan, ya..... herşeyden olabilir..

Örnek bir tartışma:
Video: Messi'nin golleri
-Lan bu adam çok iyi aq
- eheh bu adam gsye gelse bile şampiyon olamazlar
- ananı sikerim piç (3 like)
- yha bu cocuq chok tatlii yhaa
- sen ronaldoyu gör kızım messi kimmiş (evet bunu yazan %80 erkek)
- @o_kız: naber, sen de mi bjklisin? (smooth türk erkeği)
- @o_kız: sevişelim mi? (sıradan türk erkeği)
- Gerçekten çok yetenekli futbolcu, tartışmayalım bence.. Böyle futbolcu Türkiye'den çıktığı gün dünyaya gösteririz gücümüzü. (evet her tartışmada mutlaka bir ülkücü olur.. zırvalar)

Bu tartışmada 2 önemli nokta: alfabeyi ve Türkçemizi s*ken (kasten ve tam tabiriyle bunu yapan) emo ve spastik bi gençlik var.
Yorum yapanlar ya kavga çıkartmak için ya kavga yatıştırmak için yapar, arası yoktur..

Örnekler vardıı, daha esprili noktalar vardı ama blogspot kaydetmedi.. Üzgünüm..

şarkı: cem adrian ve aylin aslım: sen gibi
gitar: stüdyo günü..

11 Aralık 2010 Cumartesi

Hiperaktiflik sabırsızlık değildir..

Bu yazıda yazım hataları vardır.. Ne yazdığımı anlyorsanız lütfen kurcalamayın..

---------------------------------------------------


Sürekli hareket etme ihtiyacı nedne oluşur? Vücuttaki enerji fazlası? Yoksa yapcak bişi isteği? Hiperaktiflik zihinsel bir sorun mudur yoksa fiziksel mi?

Bu soruların cevabını bu yazıda bulamacayksınız.. Ben sadece insanların en sakin adamı bile delirtebilecek "ya bi sakin ol" lafını yanlış kullanmalarını belirtmek istiyorum..

Öncelikle yağmur yapmaya başlayınca spastikleşen şöförlere sesleniyorum: yahu kardeşim sırf yağmur yağıyo diye:
- 10'la gitmenin
- Yağmurdan kaçmak için en durulmicak yere parketmenin
- Normalde yapmayacağınız ters yöne girmek vs gibi hareketleri yapmanın

hiç bir manası yok.. Zaman kazanmanın aksine zaman kaybediyorsunuz, zaman kaybettiriyorsunuz, kendiniz de daha uzun süre yağmurda kalıyorsunuz..

Bu girişler beraber; bugünkü yağmur trafiğinden ötürü normalde 45 dk'da evde olurken 1,5 saat gibi bir sürede eve varabildim.. Baya da ıslandım, ama bu bu hikayenin iyi noktası.. Şimdi serviste olduğunuzu, daha Hoşdere'nin başında olduğunuzu (ki bilenler bilir hayvan gibi bir caddedir) ve saatin normalde evde olduğunuz saat olduğunu düşünün.. MP3 çaların pili bitti bitcek (ama bitmedi; Sony'yi takdir ediorm (reklam reklam)).. Evde yapmayı planladığınız bir iş var (burda benim işim TOEFL (düzeltme ve alay için Cansu'ya teşekkürler) denemesi çözmekti..).. Bu durumda çoğu insan ne yapar?..

Stress yaratır kendi kendine.. "Of geç kaldım lanet olsun" der.. Sabırsızdır.. Sanki 1 saat geç gitmek dünyanın sonudur (bu arada babamın tabiriyle otobüse vs binerken "en son binerse ölecek" hastalığının bir versiyonu sanırım bu yaşadıkları olay)..

Ben naptım? Ayağımı sallamaya başladım.. Zaten gergin bir bayan ayağıma bakıp daha da gerilmeye başladı (hayır bişi sölemedi).. Ama ben son derece rahattım.. Stress değil, tek bi yerde çok uzun süre oturunca sıkılmaktan kaynaklanıyor benimki.. Hiperaktiflik bir noktada.. Sabırsızlık değil.. Her ayağını yere vuran sinir stress sahibi sabırsız insan değildir..

------------------------------

O değil, kar, kar ve KAR.. Kar yağmaya başladı.. Yılın ilk karı.. Tutmuyor, ama bu gecelik tutmasını istemiyorum :) (nedeni az sonra).. Ama olsun, "aheste aheste ve lapa lapa" yağıyor.. "Müthiş" yağıyor.. Sonunda aralık başında kar yağan bir kış yaşıyoruz.. Eğer belediyemiz gıcıklık yapmayıp yollar hariç bazı yerlerin kar tutmasına izin verirse (parklar, bahçeler) deymeyin keyfimize..

---------------------------------

Yarın TOEFL a gireceğim, ve yarın sabah oldukça erken yolalra düşmem gerek.. Sonra gidip dünyanın en sıkıcı sınavlarından birini yapıcam.. Sonra okula gidip dünyanın en saçma derslerinden birinin sunumunu yapcam.. Sonrasında eve gelip uyurum sanırım, başka türlü akşamki toplaşmaya gidemem.. Karın tutmamasını isteme sebebim de o.. Daha önce hiç karda araba kullanmadım, ve yarın 2 çok sevdiğim kişinin sorumluluğu bendeyken ilk denememi yapmak istemiyorum.. (yapamicaımdan değil, gerek yok..)

----------------------------

Bu noktadan sonrası sadece kayıt altında olsun diye yazacağım kısım, bir sonraki "------" a kadar..

Gene bir rüya gördüm.. 4 ana bölümden oluşmakta bu rüya..

Team fortress tarzı bir oyun oynuyoruz ama gerçek hayatta.. Silahlar yerine paintball tarzı bir olay.. Biz sarı takımız, ve mavi tkaımın üssüne giriyoruz.. Oldukça güzel bi şekilde saklanarak ve kaçarak amacıma ulaşmak istiyorum ama kayboluyorum.. Bu arada mavi takım benim dersaneden tanıdığım insanlardan oluşuyor.. Neyse, ben kayboluyorum ve sonunda yakalanıyorum.. Ama oyun olduğunun bilincinde olduğumuzdan sıkıntı yok..

Bu sefer biz gene sarı takım olarak yeşil takımın mekanın basmamız gerekiyor.. Ama oldukça ciddi bu sefer, silahalr gerçek, yeşil takım birilerini öldürmüş, çatışmalar vs.. 2 kişi basıyoruz "mekan"ı, ve benim elimde sadece bir altıpat var.. Onda da 4 mermi var.. Ve onlarca adam var.. Elimden gelenin en iyisin yapsam da (1 mermiyle birden fazla adam almak) sonunda yakalanyoruz.. Doğal olarak.. Ve arkadaşıma işkence edip bana izletiyorlar.. İşkence o kadar korkunç ve büyük ihtimalle bizim (en azından benim) konuşmamı sağlayacak tek işkence, ve biz de pes ediyoruz.. Bizi muhbir olarak kullanmaya başlıyolar.. Ve ben kendi mekanımızıda (ki burası okul) insanlara durumu anlatmaya çalışıyorum ama anlatamıyorum.. İşkence eden kişi bunu görüp yanıma gelip "kualığımı çekiyor" ve eğer bi daha böyle bir şey denersem neler olabilceğini hatırlatıyor..

Şimdi arkadaşın evindeyiz, ve bu Park Oran Evlerinden biri (hayatımda gitmedim, fotoraf bile görmedim).. Uzun ince bir koridordan geçip mükemmel manzaralı (göl ve çayır, kayık, vs) bir balkona geliyoruz.. Bu manzaraya bir de futbol sahası dahil bu arada ne alakaysa.. Maçı izliyoruz, ama saha çok kötü, "burda nasıl maç oynatırlar" geyiği dönüyor bi süre.. Sonra içeri geçiyoruz tekrar..

İçerde anlıyorum ki bu ev teyzemlerin evi.. Hatta o arkadaş (aslında gerçek hayatta çok yakın arkadaşım, herhalde bilinçaltı ona akraba sıfatını yakıştırdı) kuzenim.. Evde teyzemlere filan selam verirken biri geliyor.. Baran'ın yüzüne sahip aynen.. "A a, seni hatırlıyorum, sen abimin arkadaşıydın di mi?" diyor.. Baran'ın küçük kardeşiymiş meğersem (Baran'ın küçük kardeşi yoktu).. "Evet" diyorum, gözlerim doluyor.. "Abi yalnız adını çıkartamadım ya" diyor, "Ben de seninkini" diyorum, tanışıyoruz yeniden, sarılıyorum doya doya, Baran'a sarılır gibi..

--------------------

Bu aralar tek mutsuzluğum 2 gündür gitar çalışamamak olabilir.. Bir de hafif bir diz ağrısı.. Ama gitar daha çok koyuyor, yarın sınav çıkışı gelip çalışmalıyım..

Şarkı: Poets of the Fall - Someone Special (evet meşhur olmayan şarkılarından biri)

9 Aralık 2010 Perşembe

Alpay Erdem mode: on

Merhaba..

Belediye otobüslerine binmeyi elit bir olay haline getirenleri anlamıyorum.. Yani sırf halk otobüsü değil belediye otobüsü diye bir kraliçe edasıyla süzülen bugünkü teyzeye ithafen..

Kendinizi rahat sanarken, bir anda unuttuğunuz bir iş çıkması can sıkıcıdır.. Peki ya bir şey unuttuğunuzu bilmenize rağmen ne olduğunu hatırlayamazsanız?.. "Yarın akşam şuraya gidiyoruz, gelir misn?.." "Hayır, çünkü bi işim var.." Ama ne o iş? Bilmiyorum.. Bilinçaltımda derinliklerde kaybolmuş gitmiş.. Sonra gel de anlat derdini..

Soğuğu çok seviyorum, ve ayrıca bir başka yazı yazarım herhalde.. Ama şu anda özetlemek gerekirse; 1.30 saat soğukta maç yaptıktan sonra soğuğun artık ısırması bile hoşuma gidiyor.. Yani ben manyağım.. Soğukta kendimi "canlı" hissediyorum..

Alpay Erdem'in bu haftaki köşesinde net stand-up gösterisinden 2 konuyu alıp yazmasını hiç tasvip etmedim.. Beni sallar, sallamaz orası ayrı.. Ama cümleler bile birebir aynı, canım sıkıldı.. Anlatınca komikti cidden, okuyunca o kadar değilmiş..

Facebook neden habire tipini değiştiriyor merak ediyorum.. Hayır can sıkıntısıysa söyleyin, nasısa ayak uydurulcak ona bi şekilde.. Ama "şöyle etkin böyle göze hoş gelen öyle epik" fln diye yeni profilin reklamını yapmayın.. Kullanmama gibi bi seçenek mi var?..

Yarın sınav var ve ben gece 2 de bunu yazmaktayım.. Uykum var mı? Var.. Uyumak istiyor muyum? Evet.. ... Durun, olmadı..

Bahsettiğim bilekliğin halısaha testi sonucu: 1,30 saat boyunca durmadan koştum, defalarca kaydım, dizimi 57 farklı şekilde büktüm ve çarptım ama şu anda çıkartasnız bir 1 saat daha oynarım.. Yani: dayanıklılık ve kondisyon açısından da geçer not veriyorum.. Bu bilekliği sevdim, plaseboysa plasebo ama işe yarıyor sonuçta..

Komedi dükkanını seviyorum, yani konseptin orjinal olmasını geçtim bu progrram Tolga Çevik olmadan birşeye benzemez.. Hep yapsın, hep "Neeööy?" desin (böyle yazınca komik olmasa da..), uzunca bir süre devam etsin.. Düzenli izlediğim tek şey olabilir bu aralar..

EVet bugünkü şarkımız radoyda dinleyip çok beğendiğim bir şarkı.. ODTÜ'nün gece kuşağında "Gecenin size özel saatlerinde aşklı sözlü hafif müzik" sloganını kim bulduysa allah belasını vermesin, kendimi sapık gibi hissetirdi bana..

Şarkı: Tori Amos - Big Wheel
Gitar: 20 dk shred ve parmak egzersizi, 15-20 dk beste (çalma ve yazma, yani aslında daha kısa)

8 Aralık 2010 Çarşamba

Sonunda, SONUNDA, bir boş gün.. Ya da olabilecek en boş gün..

Bu gün sadece 2 saat rusça dersine girdim.. (Burdan o dersin sadece 1 saatine girip çıkmamı engelleyen arkadaşa lanet okumak istiyorum bu arada..) Daha sonra armadaya gittik.. Orada yemek ve alışveriş.. Sonra gene okul, sonra ev, sonra okul, sonra spor, sonra bahçeli, yemek ve guitar hero..

Aslında ne kadar yorucu bir program, kaç km yol tepmişim, spor salonunda fiziksel oalrak yorulmuşum, guitar hero'da kafa olarak yorulmuşum.. Ama şöyle bir günü en son yaşadığım zamanı hatırlamıyorum bile.. Yaz tatilinde bile bu kadar çok eğlendiğim işi aynı anda yapmamış olabilirm..

Peki yarın ne var? Hiçbişi.. Perşembe? Hiçbişi.. Cuma? Hiçbişi.. Ve tabi ki cumartesi? TOEFL ve hiç bir şey bilmediğim bir dersten bilmediğim bir program için verilmiş olan projenin hiç bir şey yapmadığım sunumu.. (dipnot: ciddi ciddi sunuma gitmemeyi planlıyorum, geçme ihtimalim var mıdır diye düşünüyorum.. O kadar habersizim)..

Pazartesi? ELe 495 sınavı.. Ha bu arada, kalan günler de eğer bitirme projesi sunumu için birşeyler yapmamız gerekirse dolabilir..

Şimdi ben hiç bir konuda bu kadar çok ağlayan bir adam olmama rağmen okul, yoğunluk konusunda artık burama geldi (el burun hizasında).. 1-2 gün boş (boş derken dersler var gene, düşünün ne haldeyiz) olsa bile bunun acısını çıkartasn sadist yapıdan nefret ettim.. Ne yapabilirm bu konuda? Anca buraya yazarım.. Yararı olur mu? Olmaz..

O zaman boş günleri değerlendirmek ve olabildiğince yatmak gerek..

------------------

Önceki yazılarımda bahsettiğim bileklikten aldım.. İlk takıldığı andaki izlenim, garip bir "netlik" hissi, ama placebo ve 80 TL 'nin hafifliğidir deyip geçtim.. Elimden geldiğince bilimsel gözlemler:

Güç konusunda:
Spor salonunda 2 gün önceki gidişimde ağırlık arttırmıştım, ve zorlanmıştım.. Bugünkü gidişimde bir kez daha ağırlık arttırdım, ve bu sefer zorlanmadan yapabildim.. Placebo mudur bilemem ama işe yaradı sanırım bu konuda..
Denge konusunda:
İsmini vermek istemediğim (:P) iki arkadaş üzerinde yapılan amuda kalkma denemeleri.. Öncesinde bilekliksiz denemelerde biri amuda kalkıp duramadı, diğeri ise 1-2 saniye durabildi.. Bilekliği taktıktan sonra ise hiç kalkamayan arkadaş kalkmayı becerdi, 3-4 saniye durdu.. Diğeri ise 7 saniyeyi görmüştür sanırım.. Kendimde denediğimde ise: ben normalde amuda kalkıp 1 sanye zor durabilirken bilekliği takınca 10 saniye kadar durdum, ve hatta yürüdüm.. Denge konusunda da işe yarıyor gibi..
Dayanıklılık konusunu yarın halısahada deneyeceğim, bakalım sonuçlar ne olcak..

Şarkı: Özlem Tekin - Aslan Yarim
gitar: yarım saat shred ve şarkı..

7 Aralık 2010 Salı

Şiddet

Facebook'taki saçma "toplum bilinci yaratma" çabalarından bugün rastladığım: herkes profil resmini küçükken en sevdiği çizgi film karakteri yapsın.. Ben peter pan yaptım, niyesini bilenler bilir :P

Ama geyik kısmı bir yana, bu seferki olay diğerlerinden daha önemli ve daha derin izler bıakabilen bir konu.. Çocuklara karşı şiddet (ve ne kadar doğru bilmiyorum ama bence mantıklı) ve tacizi protesto etmek amacıyla böyle bir şey yapılmış.. Bu bilinç böyle oluşmaz, profil resmimizi değiştirmek bir işe yarar mı, bu soruları bir tarafa koyalım ve çocuklara şiddetve tacizin ne kadar hasta, pislik ve zavallı bir olay olduğunu inceleyelim:

Durum 1:
"Şş (ayakla dürter), nörendinz lan bugn okulda?"
Çocuk 9 yaşındadır.. "Baba resim dersinde örtmen bize kurtuluş savaşını çizin dedi, ben kahverengiyle başladım ama...."
Çocuğun beynini sallayan bir tokat gelir.. "SUS LAN! Ben ne diorm sen ne diosn, hesap kitap öğrendn mi lan itoğlu it?" Çocuk ağlamaya başlar.. Sırtına çocuğu iki büklüm eden bir yumruk gelir bu sefer.. "Bak bi de ağlamaya başladı! Lan ben senin var yaaaa..."

Durum 2:
"Hanım benim aslan sütü nerde kaldı?"
"Getirdim getirdim.. Zıkkım iç.."
"Bak kadıın bugün keyifliyim almiyim ayağımın altına.."
Çocuk 14 yaşındadır.. Artık annesine böyle davranılması ağırına gitmektedir.. "Baba annemle öle konuşma.."
Baba yavaşça ayağa kalkar.. Kemerini çözer.. "Akşam akşam gene damarıma bastınız lan.." Kemeri çıkartır, katlar.. "Gel lan buraya, anneni korumaya ne meraklıymışsın sen?.."

Durum 3:
"Şş, Mehmet, gel lan bakyim buraya.."
Çocuk koşarak gelir, 7 yaşındadır.. "Noldu Süleyman abi, ne istedin?"
"Sen gelsene bi şu dükkanın arkasına.. Bişi göstercem sana..
Çocuk meraklıdır.. Çocuk kendisiyle ilgilenildiğini düşünür, mutlu olur.. Çocuk tezgahın arkasına gider.. 10 dakika sonra:
Çocuk ağlamaktadır.. "Bunu kimseye sölemicen tamam mı lan? Şş bana bak, kimseye?"
Çocuk kafa sallar..

Şimdi bir de kadına şiddete ve tacize bakalım:

Durum 1:
"Ooo şu geçen yavruya bak.."
"Oha olum g*te bak, of of.."
Takip başlar.. Kız evine gitmeye çalışmaktadır.. Güvende olacağı yere.. Ama evinin sokağına girişteki sokak lambası yanmamaktadır.. Belediye değiştirmemiş işte, o kadar da söylemişlerdir..

Durum 2:
Kız sevgilisiyle gezmektedir.. 4-5 kişilik erkek grubu kızı göözüne kestirir, yaklaşırlar ikiliye..
"Lan biraz da biz s*kelim şunu, sen hep götürüosndur.."
Oğlan sinirlenir.. "Ağzını topla lan itoğlu it!!"
"Sen ne diosn lan amuğa kodumun?.."
"(Kızın İsmi), kaç.."
Ama çok kalabalıklardır.. Oğlan bıçaklanır, ölür.. Ölürken son düşüncesi "onu kurtaramadım, ölmeyi hakettim"dir.. Çünkü çok kalabalıklardır.. Kız keşke ölseydim der.. Çünkü çok kalabalıklardır..

Bu kadar sinirlendiren bir yazıyıyı sakin sakin bitirmek olmaz..
Türkiye'de o kadar çok orospu çocuğu, içgüdülerine sahip olamayan, hayvan desen hayvanların bile bir onuru olduğunu düşünüp diyemediğin kişi var ki (ne adam diyorum, ne insan.. Kişi işte..)..

Bunları bir odaya koyup sandalyelere bağlasalar.. Bana bir bıçak verseler.. Üstünde düşünmeden hepsine ölüm için yalvaracakları kadar acı çektiririm.. Ve öldürmem.. Birbirlerine tecavüz ettirip diğerlerine de izletirim..

Ama sokakta karşılaşsak, öldürmek zorundayım.. Ve bunlardan birini öldürürken tek pişmanlığım yaptıkları şeyin karşılığını çektirememiş olmak olur, sonrasında da 5 dakika düşünmem üstünde.. Bu kadar da netim..

Evet, Peter Pan resmi koyan aynı kişiyim ben.. Evet ben psikopatım.. Acaba bunu okuyan kaç kişi bana farklı davranır?..

6 Aralık 2010 Pazartesi

Mazaretim var..

Neden kısa bir yazı olduğunu anlatan kısa bir yazı olcak:

Saat 1.. Ben yarına olan grup ödevini yaptım.. Şu anda gene yarına olan vaka analizi makalesine çalışmakla meşgulum.. Bir yandan msndeyim, ama o sıkıntı yaratan bir nokta değil.. Bugün sabahtan akşama okuldaydık.. Proje için modelle uğraştık çünkü neden? Çünkü "arkadaşlar biraz bişiler yapın" diyen ama kendisi henüz hiç bir yararlı şey yapmamış olan hocamızın keyfi öyle istedi..

Son hafta geldiği için "aman elimizden kaçıyorlar, bi son yüklenelim" diye fantezi yapan, "finaller gelse de rahatlasak" dedirten, hayattan bezdiren bölümüme selamlar..

Şu süreçten sakin sakin geçmemi sağlayan 1-2 kişi var, onlara da teşekkürler..

-----

Ya EFX Performance Wristband isimli bir cihaz çıkmış, bileğinize taktığınız zaman "hologramik" vs vs bir olay ile vücuttaki eneji akışını ve bişileri düzeltiomuş ve daha enerjik, daha güçlü, daha dengeli bir vücut; daha sakin ve stressiz bir kafa sağlıyormuş ("kafa yapıyor" yazmadım ama..).. Tam olarak nasıl çalıştığını ne kadar bilimsel anlattım di mi? İnternette bulabildiğim bütün kaynaklar (kendi resmi internet sitesi dahil) bu kadar bilgi vermekte..

Kullanan bir arkadaşımın arkadaşı, ve bunu kısa süreli deneyen bir arkadaşım işe yaradığını iddia ediyor.. İnternette denemiş herkes "işe yarıyor" diyor, denemeyenler de "plasebo bu" diyor..

Merak ediyorum ama fiyatı da 70 lira.. Bugünlerdeki eğlencem de bu olsun bakalım..

Şarkı: MFÖ - Mazeretim Var
Gitar: Şarkı çalışması (opeth - to bid you farewell)

4 Aralık 2010 Cumartesi

İstediğinde yatıp istediğinde kalkmak..

İlkokuldan beri alıştığımız bildiğimiz 3 aylık yaz tatilleri bir insanın hayatındaki en yararlı ve değeri en az bilinen tatillerdir.. Üniversiteye geçince de (normal insanalr için bahsediyoru mtabi) bu olay pek değişmez, 2 aya düşer belki ama o da en fazla.. Sonra iş hayatına geçildiğnde ise depresyon çok sık rastlanan bir sorun haline gelir..

Benim için uyku çok önemli.. (Burda şampuan reklamı: "bir mühendis olarak pek fazla saçım yok.. boş zamanlarımda.. uyumayı.. yatmayı severim.. makale okurum.. Head & Shoulders).. Uyku cidden bir mutluluk ve motivasyon sebebi.. Ve pek çok insanın psikolojik sağlığı için gerekli bir olay uyumak..

Ama buna rağmen hayatımız boyunca hiç bir zaman 3 ay boyunca istediğimiz saatte yatıp istediğimiz saatte kalkamıyoruz.. Burda okul ve işi geçtim, eğer benim gibi biriyseniz arkadaşlarla buluşmak bile sorun haline gelebiliyor.. Şöyle ki: akşam birileriyle buluşcakken akşamüstü uyursanız, istemediğiniz bir saatte, doğal oalrak değil alarmla ya da telefonla kalkmanız gerekmekte.. "Amaan ben gelmiorm" diyemezsiniz..

Şimdi yaşamak istediğim ortam:

- Gece istediğim saate kadar oturup istediğimi yapabilmek.. 3 fln gibi makul bir saatte yatmak..
- sabah istediğim saate kadar uyumak.. illa bişi uyandırcaksa bunun güneş olması (öğlen güneşi)..
- yorucu bir dönemden geçerken, akşamüstü uykusu gerekirse eğer; akşamüstü yatıp gece kalkabilmek, kimsenin rahatsız etmemesi..

Bütün bunlar birleşince: YAZ TATİLİ..

Ama hayatımın son yaz tatilini bu yaz 1 ayla geçirmiş bulunuyorum.. Bundan sonra 1 aydan büyük bütün boşluklar "yuh ne kadar zamandır işsizsin" şeklinde yorumlanacak..

Hayır insanların yorumlaması neyse, para kazanmak gerekmese umrumda olmaz..

Neyse evet uykuyu seviyorum, ama buna rağmen gece 12 den önce yazı yazmıorm, çelişkenim..

---------
Dipnot: izlenmesi gereken iki film: Due Date ve Scott Pilgrim vs the World.. İzleyin, eğlenin, son 2 günümün iyi geçme sebepleri..
---------

Şarkı: Scott Pilgrim Soundtrack - Sleazy Bed Track...
I know it's getting late.
But if you'd like to talk a little more.
Well that's alright with me.
I'm feeling kinda tired.
But it ain't exactly beating down my door.
Now just why could this be?



Gitar: bugün stüdyo günüydü, sabah yarım saat çaldım sadece..

3 Aralık 2010 Cuma

Bağımlılık

Sigara içen pek çok arkadaşım var.. Aile fertlerimden de içen var.. Oldukça zararlı, manasız, parayla rezil olmak teriminin karşılığı.. Verdiği hazzı bilemiyorum, ama içenlerin çoğunun bırakmak istemesi mutluluğun bu zararları dengelemediğini gösterir.. İsteyenlerin çoğuun bırakaması da ne kadar bağımlılık yapıcı olduğunu..

İçki bağımlısı arkadaşım yok çok şükür.. Ama tahmin edebiliyorum, hatta biliyorum ki oldukça zararlı.. Hepimiz sarhoş olup yaşamışızdr o el-göz koordinasyonu kaybını, güç ayarı kaybını.. Peki bu evde başınıza gelirse.. aileniz bu ayarsızlığın hedefi olursa.. Ufacık birşey çok büyürse.. İçkinin bu yönü parasal yönünden daha korkunç olsa da, bütçeyi çökerttiği de bir gerçek.. Yani oldukça zararlı..

Peki bunlar dışında tahmin bile etmediğiniz bağımlılıklar?..

"teknoloji çağında gençlerimiz internet bağımlısı" vs gibi saçmalıkları kastetmiyorum.. Birkaç gün göremeyince/yapmayınca/almayınca huzursuz olduğunuz, aradığınız şeyler..

Benim için bu "şey" kırmızı et.. Evet saçmalamıyorum, gerçekten kırmızı eti çok seviyorum.. Zararı ne? Pahalı.. Bunu geçelim..

Genelde pişirme şekilleri ve yanındaki "meze"ler vücuda oldukça zararlı.. Ki en çok sevdiğim Steakhouse Burger bu listede en zararlılardan biri.. Ama cidden çok seviyorum, ve en az haftada bir yemeliyim.. İrade olarak birşey olmayınca sapıtmasam da, eksikliğini hissediyorum..

Doktorda sorulan sorular:

"Sigara var mı?" cık
"İçkiyle aran nası?" sosyal içici
"Herhangi bi alerjin ya da hastalığın var mı?" cık
"Kullandığın ilaç var mı?" cık
" Daha önce X ile ilgili bi sorunun oldu mu?" cık (dipnot: X burada doktorun branşıyla ilgili organ)
(dışarıdan 3. kişi konuşmaya katılır)
"Yalnız diyeti biraz kötü.. Sebze ve meyve hiç yemiyor.."
"Evet, ben kırmızı et yiyorum genelde.."
Doktor :"Çok yanlış.. İleride vazgeçeceğine şimdiden vazgeç.. Balık, salata, bunları ye.. Hayatında tadabileceğin en güzel şeyler denizden çıkan şeylerdir.."

Dış ses: .........
İç ses: "İyi de ben ilerde de vazgeçmeyi düşünmüyorum ki?"

Ailenin gönlünü hoş tutmak için evde salata ve sebze yemeklerine başlıyorum.. Bazı bazı balık bile olabilir..

Ama dışarıda Hamburger, kumru, kırmızı et..

Merhaba, ben EP, ve ben bir bağımlıyım :P

şarkı: Gripin - Sen Gidiyorsun
gitar: şarkı çalışması, (YYZ) solo

1 Aralık 2010 Çarşamba

Bay Öl Üm (fransız)

Gençken (yaş<17-16)ölüm ne kadar alakasız, ne kadar uzak gelir.. Aynı yaşlılık gibi..Aileden birini kaybetmek son derece kötü, ama arkadaşı kaybetmek...

Haberi aldığınız zaman daha önce böyle bir şey yaşamamışsınızdır, farkına varamazsınız.. "Yok lan, nalakası var" dersiniz.. Sonunda gözünüz yokluğuna alışır, ne kadar alışabilirse..

Ondan sonra diğer haber gelir.. Bu sefer "cık" dersiniz sadece, "kurtulur".. Ama olmaz..

Can dostunuz gider, okul boşlaşır, o gün yapılanlar akıldan çıkmaz.. En alakasız zamanlarda beraber yaptığınız bir muhabbet, en alakasız resimde o gelir aklınıza..

Sonra bir yıl geçer.. Sonra iki.. Sonra bir bakmışsınız 5 yıl geçmiş..

E hani bu adamla hiç ayrılmayacaktınız.. Beraber daha çok gülcek, eğlenecek, stüdyoya gidecek, maça gidecek, okula gidecek, daha pek çok şey yapcaktınız.. Noldu?..

Hayatınızın şu anda beklediğinizden bambaşka.. Pek çok farkın yanında en önemlisi:

ARtık ölümü sallamazsınız.. Korkmazsınız.. Biri gelip "yarın öleceksin" dese "ee yani" dersiniz, "ay şunu yapamadım" demezsiniz..

Çünkü bilirsiniz ki pek çok insanın öyle bir şansı bile olmadı..

Ve gene bilirsiniz ki; nasılsa bekleyen mükemmel insanlar var, erken ya da geç olması ne farkeder?..

Zaman alışmayı öğretir...

şarkı: Sting - Fields of Gold

30 Kasım 2010 Salı

"nerede" sorusuna saatle cevap vermek

Tamamen bir delinin yapcağı iş.. Yani adam sana mekan sormuş, "nerde buluşuyoruz" demiş, sen diyorsun "8'de"..

Şu adam gibi birşey olmanız lazım: http://www.youtube.com/watch?v=PU4K9ddxhIU

Peki düşününce bunun çok daha mantıklı olduğunu bulursanız? Düşünün, diyolog şu:

-Naber abi?
-İyidir, sen?
-Benden de iyilik.. Akşam buluşalım mı?..
-Tamam, nerde? (dipnot: burada hiç naz yapmadan hemen "tamam" diyen arkadaş çok nadirdir; genelde "bu akşam mı" sorusu gelir.. niyeyse..)
- 7.30'da abi, Bahçeli'de..

Şimdi arkadaşım, açıklama şu:

< ------------------------------------------------------------------------------------ >

Bu çizgi zaman.. Sen "Bahçeli" dediğin zaman yeryüzünde x, y ve z koordinatlarınn bir kombinasyonu ile temsil edilen bir yeri gösteriyorsun..

Da zamanın başı kel mi? Onu niye belirtmiyorsun?.. Bu çizginin neresinde buluşcaksınız?..

<-----------x------------------------------------------------------------x--------------->
           burda mı                                              burda mı

Sonuç oalrak bu olay çok da mantıklıdır, ben yapıyorum, herkes yapmalıdır..

Bunu ilk düşünen (resmi olarak tabi :)) Einstein'dır, "uzay-zaman" denen olguyu oturtan, ve bir objeyi tanımlarken zaman değerinin de belirtilmesi gerektiğini söyleyen.. Hatta "uzay-zaman" aslında bir örtüymüş gibi düşünmenin aslında ne kadar rahat olduğunu da belirtmiştir..

Tabi bundan sona izafiyet teorisi ile başlayıp şu anda nerelere geleceğini tahmin edebilse bile söyleyemeyen kişidir..

Böylece "aklıma geldi yazdım" amaçlı kuantum fiziğine giriş yazısının sonuna geldik.. Evet kuantum fiziği böyle böyle bitmez; ama olsun yazarak da anlatılmaz zaten, maksat artistlik :P

şarkı: Billy Sheehan - Caroline
gitar: yarım saat shred ve solo..

29 Kasım 2010 Pazartesi

Yolculuk

Bir vesileyle İstanbul'a gitmem sonucunda yolculuk yapmayı ne kadar özlediğimi farkettim.. Ama yolculuğun gerçekten yolda geçen kısmı en çok hoşuma giden tarafı.. Ve de birazdan belirteceğim olay..

Uzun yola çıktığınız zamanki kadar rahat bir kafa yapısı yoktur.. Tam yolculuğun başlangıcında özellikle.. Buradaki her ne sorununuz ya da işiniz varsa askıya alınmış, "tatil" boyunca isteseniz de birşey yapamayacaksınız..

Gittiğiniz yere varmanıza ise daha 5-6 saat var.. Yani arada hiç bir işinizin, derdinizin, tasanızın olmadığı 5-6 saat..

Bu kafa yapısıyla uyumak kadar rahat bir şey olamaz.. Bir tek, rahat koltuklar eksik.. Ve eğer benim gibiyseniz, müzik..

Bir şey dinlerken uyuyamayan biri değilseniz eğer kesinlikle müzikle uyumayı denemelisiniz.. Bu yolculukta gidişte Vega, dönüşte ise Badem eşliğinde geldim, ve giderken özellikle oldukça rahat, huzurlu bir uyku uyudum.. Kii bir yandan da müzik dinlerken uyumanın daha fazla rüya görmeyi sağladığını düşnüyorum, birileri destekleisn beni..

-----
Ufak bir parantez, dönüş yolculuğundaki Varan rezaletinden de bahsetmeden olmaz; yahu TV'li koltuk yazıp bildiğin normal otobüste getiren, üstelik Bolu tüneline girmeyip saçma saan dağ başındaki tesise götürmekte ısrar eden, bu yüzden rahat 1,5 saat kaybettiren, kaybettirdiğine değecek bir hizmet de sunmayan Varan'aa sitem ediyorum, bir daha da binmemeyi düşünüyorum (en azından istanbul'a giderken).. Otobüsün "türü" comfort idi, ve aynen alıntı yapıyorum;

"Ahlaksız, konfor yazmış bi de! Siktrn!"

------

Yolculuk olmasa da beni mutlu eden bir başka olay da, otelde uyumak..

Daha doğrusu başka bir yerde uyumak.. Evimdeki kendi yatağım dışında bir yer.. Çünkü ben bunu arıyorum, "ya bu akşam da burda uyumasam" düşüncesi, her gece aynı yatağa yatmaktan sıkılmak gibi bir manyaklığım var.. "Lan bu gece de salonda yatsam nolur?" düşüncesi yüzünden çok kararsız kaldım..

Başka bir yatağın ya da uyunacak başka bir yerin neden çekici geldiğini bilmiyorum.. Ama kendi evim olduğu zaman kâh yatakta kâh tv karşısında kâh yerde (evet yerde) yatcağımı tahmin ediyorum.. Hasta gibi..

Ve en çok tuhaf gelen, ben ilerde evlenmeyi filan başarırsam, "ya ben bu gece salonda yatcam" desem eşim beni vurur mu?..

Bu takıntılarla benim eşim olmaz da zaten :P

şarkı: Red Hot Chilli Peppers - Road Trippin'
gitar: 15 dk shred, 20 dk tapping..

27 Kasım 2010 Cumartesi

Hello buddy...

 I'm an engineer.. That means I solve problems.. Not problems like; "what is beauty", because that would fall within the purview of your canan drums of philosophy..

I solve practical problems..

----------

Mühendislik eğitiminin en önemli parçası: uyku eksikliğine alışmak..

Hayatımızda bir daha hiçbir zaman bu kadar uykusuz kalma ihtimalimiz yok.. Çöp ("ota çöpe optimal demeyin"deki çöp) var çünkü, her türlü projenin ve ödevin teslim tarihini aynı güne koymakta..

""Bölüm başkanının odası, saat sabah 03:00 suları""
-Evet arkadaşlar bugün hangi projeleri açıkladınız?
-Ben ekstra not için yapmaları gereken bir proje olcağını söyledim, ama finallerden bir hafta önce koymayı planlıyorum..
- Çok güzel Nilgün.. Gerçi senin dersin kolay, onu yapmazlar zaten..
- A..Ama..
-Tamam, sıradaki.. Kadir?..
- Ben tam ödevi vermek üzereyken bir vaka analizi daha koydum.. 2 tane de ödev..
- İşte bu! Arkadaşlar hepiniz Kadir gibi olmalısınız.. Kadir önümüzdeki dönem üretim açıcaksın; seni Hakan ve Sibel'le aynı dönemde ders verirken görmek istiyorum.. Sanırım en az 2 okul uzatma çıkartabiliriz..
- Tabi hocam..
- (Sibel) Hocam ben de ders boyunca birşeyler anlatır gibi yaptım ama yazdırdım sadece.. Ve de projede kullancakları modeli vermedim, ama yanlış yapmaları mümkün 3 tane model verdim.. Aynı güne de vaka analizi sunumu koydum..
- Senden daha azını beklemezdim zaten Sibel.. Evet arkadaşlar.. Şu anda sizce okulda kaç tane endüstrici var?..
- Güvenliğe adını yazdıran 24 kişi varmış hocam..
(Gülüşmeler, kadeh tokuşturmaları..)

""Aynı saatlerde, 211 no'lu sınıf""
- Ya kızım bu ödev hayatta yetişmez..
- Yetişiiiir! Ya çok da zor diil zaten, işte modeli kurdu mu biter..
- Hı hı tabi.. Onları daha yorumlaması var..
- Ya bence de zor yetişmesi ya.. Hayır aynı tarihe koymuyolar mı bi de..
- En kötüsü şey ya, şu anda hepsi evlerinde yatmış uyuyolar.. Hiç salladıkları yok..
- Adiler..

şarkı: Vega- Uçları Kırık.. (an itibariyle dinlediğim şarkı; konuyla alakasız)
gitar: yarım saat shred.. Bana bir sürü shred egzersizi veren Haydar Bayrak'a teşekkürler..

26 Kasım 2010 Cuma

Doğal güzel vs makyaj güzeli

Round 1

En kolay konudan başlayalım, makyaj malzemesi pahalıdır.. Makyaj yapmak zaman ister, yetenek ister.. Makyaj yaptığını sanıp yapamayan kızlar oldukça komik gözükür..
Doğal güzel ise masrafsızdır, en çok bir partiye vs giderken birazcık bişiler sürünür gider..

Perfect! Doğal Güzel wins!

Round 2

Makyajın gerekli olduğu durumlar vardır; her kadının kötü bir günü olabilir.. Hasta olduğu, dışarı çıkmak istemediği günler.. ((çıkmak zorunda olduğunu varsayıyoruz :)) Hatta özel durumları geçtin, kadının makyaja ihtiyacı olabilir..

Bu da toplumun yerleştirdiği bir olay aslında; ama gene de...

K.O.! Makyaj güzeli wins!

Round 3

Evelndikten sonra her sabah tek bir kişinin yüzüne bakcaksınız..
a) gözleriniz bozuk, çok da farketmez
b) doğal güzele bakıp bir daha aşık olcaksınız
c) makyaj güzeline bakıp "yaa güzel aslında yaa" diye düşünceksiniz.. çünkü erkeksiniz..

Fatality! Doğal Güzel wins!

Sadece başlıkta "vs" yazdığından 3 round sürdü.. Yoksa tartışma yok; doğal güzeller her zaman kazanır; her zaman peşinden koşulur, koşulmalıdır..

Ama tabi "A Beautiful Mind" ı izleyenlerin "adam şizofrenmiş" dışında çıkardığı teksonuç: herkes elde edebileceğine yönelmelidir..

Bu durumda bu karşılaştırmayı erkekler için yapacak, erkekleri kıyaslıyabilecek bir yazı gerek.. Ben o konuda yetkin değilim ne yazık ki..

Şarkı: Blind Guardian - The Maiden and the Minstrel Knight ("... snow white her hands and golden her hair..."
Gitar: yarım saat solo ve şarkı..



SON DAKİKA

Bu konuda yetkin (! :P) bir isimden, konuyla ilgili aldığımız açıklamalar:

aşırı bakımlı erkek = gay
bakımlı erkek = hoş
bakımsız erkek = yeaannii
ama erkekler zaten bizim kadar çaba göstermediği için doğallar:D yani bi erkekle evlenip ertesi sabah uyanıp "aaaaaa" demen mümkün diil

Evet söz tekrar sende (bende.. küçük şizofren)

25 Kasım 2010 Perşembe

Askerlik

TC vatandaşı olan erkekler olarak hayatımızın bir döneminde (genellikle "en verimli çağ") TSK bünyesine katılıyoruz.. Sistemin kendisini "askerlik yapmayan bilemez" düşüncesinden ötürü irdeleyemiyorum..
Ama normal bir er kişinin askerlik öncesi düşüncelerini paylaşabilirim..

Üniversite mezunusunuz.. Hatta bir de master yapmış, ömrünüzün (en az) 18 yılını okumaya vermişsiniz.. Bu süreçte tabi pek çok başka uğraşınız olmuş; gerek sinemaya merak salmış, gerek gitar çalmış, gerek bol bol içmişsiniz.. En önemlisi, sporla uzaktan yakından alakanız olmamış.. Şınavın adını biliyorsunuz ama mekile karıştırıyorsunuz fln.. Tuvalet temizlemek gibi bir adetiniz yok, zaten evdeki tuvaleti de kapatmışınız.. Yemek hazırlama? Makarna; belki..

Ama bir sevgiliniz var, dünyalar güzeli.. Bir işiniz var yeni girdiğiniz; şaka maka para kazanıyorsunuz.. İşte o anda celp gelir.. Akıldan geçenler:

Lan olum ben nası her sabah 7 de kalkcam?
Ohoo bana kesin tuvalet temizletirler..
İngilizce biliyorum, belki tercüman olarak yaparım? Koşu fln yapcaksak ben ölürüm ki askerde..
Torpil var mı ki askerde? Bizim Salih Amca Kara Kuvvetlerindeydi sanki.. Nüfus cüzdanına göre bi yer mi çıkıyodu yoksa ikamete göre mi?
Eve yakın bir yere çıksa.. Ya da neyse doğu çıkmasın da.. Da olum ben ufacık şehirde naparım, gezsen gezilmez.. Sivas da çok tutucu be..
LAAAN dövmeyi görünce beni naparlar?.. Off, siyasi simge fln değil ayağına yatsam? Oha bence müzik dersem toparlarım.. A a ben orduevinde biyerlerde çalarım ya.. Dur benim eski gitar nerdeydi...

"Aşkııım!"

O içeri girer.. Her şey unutulur.. Birkaç düşünce kalır..

Bekler mi lan beni?
Ben onsuz 6 ay naparım?
Bekler ya bence, niye beklemesin?..

Beklesin, nolur beklesin...

-------

"Oha şu kız çok tatlıymış.."
"Olum sevgilisi var onun, askerde şimdi.."
"Ee kalede kaleci var diye şut çekmicez mi lan? Hem askerdeyse sevgilisi, sıkılmıştır o..."

-------

şarkı: The Decembrists - Sixteen Military Wives
gitar: yarım saat shred, solo..

24 Kasım 2010 Çarşamba

Yorgun ölesiye

Herkesin "hayat" ve sorunlarla baş etme yöntemleri farklıdır.. Kimisi saatlerce kitap okur, kimisi dizi takip etme ayağına boş boş televizyona bakar, kimisi müzik dinler, kimisi müzik yapar.. Kimisi de spor yapar..

Fiziksel olarak yorulmanın inanılmaz tatmin edici bir yanı var.. Yaptığınız spora ya da işe göre aslında yararlı hiç bir şey yapmamış olabilirsiniz (bkz. spor salonunda ağırlık kaldırmak, koşu bandında koşmak.. yani ortada bir yer değiştirme, bir yere varma yok :)), ama o kasların ağrıması, yatağa yattığınız zamanki yorgunluk - paha biçilemez..

En güzel uyku da fiziksel larak yorulduğunuz zaman uyuduğunzdur; tabi kasları çok zorlayıp ağrıdan uyuyamama noktasından bahsetmiyoruz.. "Oh be, bugün de birşey başardım" hissiyatını fiziksel yorgunluk kadar güzel aşılayan bir olay yok..

Hem zihinsel olarak yorulsanız kafa işlemeye devam edeceğinden uyunmaz..

Bu arada yukarıda sayılan "hayatla başetme yöntemleri"nden pek çoğunu yapmamla beraber, çoğu insandan daha az problemim olduğunu söyleyebilecek kadar şanslıyım.. Şu anda fiziksel olarak çok yorgunum, gitarımı çalıştım, akşam dizimi de izlemiştim, o zaman niye uyuyup huzurlu bir uyku çekmiyorum?..

Hala benimle uyanık olan insanlar olduğundan..

------------------

Bugün kullandığım özlü söz :P : "En egoist benim!!" ve hatta "en çok bana sorucaksınız!" diye devam etmeli aslında ama :P

şarkı : teoman - uykusuz her gece

gitar: 15 dk sağ el tekniği, 15 dk tapping..
gitar ile ilgili yeni bir çalışma şekli: bir gün sadece sağ el tekniği, bir gün sadece solo teknikleri üzerine çalışmak.. En azından 1-2 hafta, sağ el tekniği iyice oturana kadar..

23 Kasım 2010 Salı

F3

Hiç bas gitar geçmişimden bahsetmediğimi farkettim.. Halbuki yukarda bir fa anahtarı var, benim sırtımda bir fa anahtarı var, dinlediğimiz şarkıların %90'ında bas gitar var..

Bas gitar çalması çok kolay, basit bir tekniği olan bir enstürman.. Değil akor, aynı anda 2 tane nota bastığınız zamanlar bile nadirdir.. Slap konusuna da girmek istemiyorsanız aldığınızın 2. haftası stüdyolara gitmek işten bile değil..

Ama kafa yapısı olarak çalması çok zor bir enstürman.. Notalarla beraber sessizliği, boşluğu da çalarken kullanmayı gerektiren bir enstürman.. Sonsuz tane notaya karşılık olarak, sessizliğin sadece bir türü olduğunu sananların çalması çok zor.. Nerede nasıl kullanıldığına bağlı olarak sessizlik o kadar farklı tonlar yaratabilir ki..

Boşlukları kullanmayı hallettikten sonra, asıl notaları kullanma sırasında da seçimleri çok dikkatli yapmayı gerektirir bas gitar.. Aynı "kök ses"in, aynı akorun arkasına basabileceğiniz sonsuz notanın (hadi 12 olsun, perdeli bas) her biri farklı bir duygu uyandırabilirken şarkıya en uygununu seçmek çok önemli bir iş.. Ve hatta onu geçtim, kök sesi sallamadan nota seçmek hem daha zor hem de daha zevkli..

Notaları ve susları verdikten sonra, ritm kısmını oturtmak gerekli.. Yanda bir ritm enstürmanı varken onla uyum sağlamak, yokken ise şarkıya uygun bir "hareket" hissi verecek bir ritm oturtmak...

Peki bütün bunları aynı anda iyi yapmak zor mu? Evet.. Peki insan müzik sırasında bunları farkediyor mu? Hayır..

Bas gitarı çalmayı öğrendikten sonra farklı bir insan haline gelindiği fln gibi iddilar dönüyor bazı bas gitar forumlarında.. Bu her enstürman için bir nebze doğru... dur herhalde, çünkü bilmiyorum.. Bas gitar çalmasan nası bir insan olurdum bilmiyorum..

Ama hayatımda bas gitar olduğu için mutluyum.. Tek başına çalarken mutluyum. .Bir grup içinde eksikliğim hissedildiği için mutluyum.. Sadece kendimin diğer insanlarla değil, herkesin birbiriyle uyumunu sağlamak konusunda yardımcı olduğum için mutluyum..

Bas gitarı seviyorum..

-------------

Gene bir rüya..

Bir depo/kiler gibi bir oda var.. Sabahları ilk geldiğim zaman bu oda bomboş.. Ancak "mesai saati" başladığında bu odada birşeyler "yaratıyoruz" biz, çalışanlar..
Bir sınıf, ve bu sınıfta insanlar.. 20-30 kişi.. Ve bu insanlar bütün gün bu odada kalıyorlar, eve gidiyorlar..
Sonra ertesi sabah bu oda gene depo halinde, ve o insanlardan eser kalmamış.. Yeniden yaratıldığında ise yepyeni insanlar, bambaşka bir sınıf..
Bu insanalrın hiçbiri bu olayın farkında bile değiller.. Tek bir gün yaşadıklarının..
Bazen bu odayı kapatmıyoruz, birkaç gün üstüste yaşadıkları oluyor.. Ama sonunda gene aynı..
Bu saçma travmatik olayı geçtim, başka birinin gözünden yaşanılan olay;
Gece uyumadan önce yatakta düşünüyorum.. Yanımda ise bir kız var; sevgilim ve onu çok seviyorum.. Ama bu kız o odadan.. Olayın ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama onu ço ksevecek kadar uzu süre hayatta kalmış..
Ertesi gün burda olup olmayacağını bilmiyorum.. O ise bunu farkında bile değil.. Ertesi sabah olmayabileceğinin.. Ama insan yok olduğu zaman öncesini nasıl hatırlar? Hatırlayamaz herhalde..
Ben öle düşüne düşüne, sabah olmasından korkarak uykuya dalıyorum..

Şarkı: White Stripes - One More Cup of Coffee..

Gitar: 15 dk alternate picking, 5 dk pattern, 10 dk tapping..

22 Kasım 2010 Pazartesi

Av mevsimi

Ben bu gitar işini çözeceğim arkadaş.. Her mükemmel solo duyup "bunu çalabilmek isterdim"le başlayan ve "ya ilerde böl sıkılınca gitarı amfiye takıp takılsam ve güzel şeler çalabilsem" diye devam eden düşünce akışından sıkıldım..
Bu arada bir enstürmandaki en büyük ustalık seviyesi budur bence: kendi kendine doğaçlama çalarken güzel şeyler ortaya çıakrtabilmek.. Bu aşamaya gelmek için:
1) Müzik teorisini oturtmak
2)Enstürmanın teorisini oturtmak (örnek: gitar klavyesinin yerleşimini kavramak, flütün işleyişini ve tuşarın etkisini anlamak vs)
3) Enstürmanın tekniğini oturtmak
4) O enstürmanı günlerce aylarca dinlemek..

Bu aşamalardan 1,3 ve 4 var gitar konusunda bende..
Ama bu kadar çok gitar tekniği olmasa iyiydi.. Tapping, sweep, alternate picking, vs vs..
Halletcem ama.. Yeter!

Bu vesileyle artık blogların sonuna o gün çalışılmış teknikler ve çalışma süreleri eklencek "şarkı" kısmıyla beraber..

-------------------

"All I really wanted was for you; you to die in the arms of someone.."

İlla ben olmak zorunda değil, yalnız ölme yeter ne kadar güzel ve ne kadar imkansız bir düşüncedir.. Herkesin bunu hissedebileceği sadece tek bir kişi olduğuna inanıyorum, ve bu tek kişiyle kesinlikle tanışacaksınız bile diyemiyorum..
Hatta tanışmayacaksınız..
Kıskanacaksınız..
Bu yüzden kavga edeceksiniz..
Başkasına gidecek..
O anda ondan nefret edeceksiniz..
Ölmesini isteyeceksiniz.. O kişinin kollarında olması umrunuzda bile olmayacak..

All I really wanted was for you; you to die in the arms of someone..

---------

son olarak wikipedia'nın kurucusuna sesleniyorum; o pörtlek gözlerle kimseden para alamazsın..

şarkı: Kamelot - Hunter's Season
Gitar: 10 dk alternate picking, 15 dk gam, 10 dakika pattern..

20 Kasım 2010 Cumartesi

Ben deli değilim.. Değilim!..

Ben mantıklı bir insanım..
Akla yatın bir şekilde anlatıldığı zaman dinlemediğim birşey yoktur.. 
Pek çok konuda ise olayın mantığını kavramak konusunda çoğu insandan daha iyiyim.. Şimdiye kadar hayatta ne yapabildiysem de bu sayede yapabildim..
Ve evrendeki herşeyin bir mantığı, bir olma sebebi vardır, hiç bir şey rastgele olmaz.. Sadece bize rastgele gözükür..
Ama daha önce yaşamadığım, bana açıklayabilecek biri de olmayan bir olay varsa?.. Bu olayın ne kadar önemli olduğu, adı vs. önemli değil..
Ortada bir şey var ve ben bunun ne olduğunu bilmiyorum.. Ve bu takıntı haline geldi.. Bu şeyin ne olduğunu bulmalıyım.. En sonunda insanların zaten söylediği gibi basit bir şey çıkcak olsa bile; neden aslında çok karmaşıkmış gibi hissettiğimi bulmalıyım..
Belki de bir kısır döngü, aklıma taktıkça sebep benden uzaklaşıyor, sebep benden uzaklaştıkça daha çok aklıma takıyorum..
Ama bir sebep var ve bulucam.. Bir sebep olmalı, ve bulmalıyım..
Yoksa çok canım sıkılır..

Tek okuyucum ve çok değerli dostum sessizliğin sesinden de burdan özür diliyorum; manasız inat anlarıma denk gelme şanssızlığını yaşadın.. "Prenses"miş x'miş y'ymiş; dostluğumuzdan önemli değil.. Hayatımda böyle bir hatayı bir kere yaptım (sevgili/hoşlanılan kişi > dost) ve hatalarını tekrarlayan bir insan değilim..

Şarkı: Aydilge - Takıntı

19 Kasım 2010 Cuma

This one goes out to...

Devasa bir sahendesiniz; arkanızda onlarca müzisyen var, karşınızda ise onbinlerce seyirci..

6 saattir çalıp söylüyorsunuz; ama daha bir 6 saat daha söyleyebilirsiniz.. Seyirci her şarkıya eşlik etmiş, sesler çatlak ama bağırmaya devam ediyorlar..

Son şarkının vakti gelmiş.. Setlist hazırlarken "aman bunla kapatalım iyi olur" diye üstünde 5 dakika düşünmediğiniz şarkının, herkes evlerine giderken dillerine dolanacak şarkı olduğunu fark ediyorsunuz..

Şarkı değiştirmek mümkün değil.. Eğer bu konser sizin konseriniz olsa, hangi şarkı son şarkı olurdu?

------------------

Sinemada çok iğrenç konseptli bir reklam var.. "Rutin" adlı bir film, bizim hayatımız, ve bu filmin aldığı "profesyonel" eleştiriler..

Öncelikle, benim hayatımı bir profesyonel eleştirme gereği duyuyorsa ben birşeyleri doğru yapıyorumdur; geçelim..

Ayrıca, rutinden kaçmak için Afrika'ya giden ey düz adam, oraya her yıl giden binlerce turistten farkın ne? Bir ülke fazladan gördün diye hayatın rutin değil, etrafındaki onlarca insandan ayrısın, düşüncelerin ve duyguların bir anda çok önemli oldu diye bir düşünce olmaz, olmamalı; geçelim..

Fakat bu reklam konusunda akılda kalması gereken bir tek soru var..
"Hayatın bir film olsa, izlenmeye değer miydi?.."
Bu soruya gönül rahatlığıyla "evet" diyebilecek insanlar o kadar az ki.. Bir film olsa izlenmeyecek bir hayata sahip olduğunun bilincinde olmayanlar da benzer ölçüde şanslı..

Peki ya bunun farkında olanlar ve değiştiremeyeceğini bilenler?.. Buna rağmen yaşamak ya da "farklı bir son" yazmaya çalışmak arasında gidip gelirler..

Şarkı: R.E.M. - The One I Love

18 Kasım 2010 Perşembe

Kamelot

Her insanın hayaıtın etkileyen, "en çok sevdiğim grup budur" dediği bir grup vardır.. Bu grup enstürmanlarında en yetenekli, yaptığı müzik türünde lider vs. olmak zorunda değildir, önemli olan sizi nasıl etkilediğidir..

Benim için bu grup Kamelot..
Her elemanın ayrı ayrı tarzlarının bana hitap etmesi dışında, bunun en önemli etmeni Roy Khan..
Bu adamın söyleme tarzı, ses tonu, ses rengi, söz yazarlığı, tam olarak şarkılarında olmasını istediğim duyguları yaratmayı başarıyor..
En güzel şarkıları olan "The Haunting (Somewhere in Time)"da ise eşlik eden Simone Simons ile birleşince...
Epik..
Ve yeni albüm çıkartmışlar.. 2 ay önce.. Oldukça canım sıkıldı, neden bu albümü daha önce öğrenmedim diye.. Yeni albümde bol bol konuk sanatçı, özellik 2 şarkıda Simone Simons.. Daha karanlık bir ton, daha karamsar şarkılar ve gene mükemmel bir albüm.. Hala daha The Haunting en mükemmel şarkıları olsa bile Poetry for the Poisoned kafadan ilk 5'e girdi..

Kamelot'u seviyorum.. Dinleyin ve dinletin..

şarkı: Kamelot - Poetry for the Poisoned

17 Kasım 2010 Çarşamba

Rüya (pt 1)

Geniş pencereli, kendi de geniş bir oda.. Duvarlar bembeyaz.. Dışarıda güneşli bir gün, her yer aydınlık ve parlak.. Odada duvar kenarlarında tek tük kanepe, zigon (sessizliğe gönderme), sehpa vs.. Odanın tam ortasında bir sandalye, sandalyede güzel bir kız, başında volta atan oğlan.. Kızın elindeki kırmızı kapaklı telefon çalar; oğlana uzatır.. Oğlan açar..
-          Alo?
-          Meraba.. Ben bu kızın annesiyim..
-          Meraba efendim..
-          Kızımla ilgili niyetlerin nedir öğrenmek istiyorum..
Oğlan kıza bakar; kızın beklentiyle gülümseyen yüzüne bakar.. Gülerek:
-          Kızınıza prenses gibi davranmayı düşünüyorum..

Uzunca bi sessizlik..
-          Kızımla görüşmeni kesinlikle istemiyorum..
Oğlan gene kıza bakar..
-          Peki efendim, görüşünüzü dikkate alacağım..
Telefonu kapatır.. “Böyle diyeceğini biliyordum” der kız..
“Peki ne yapcaz?”
“Açıkçası benim umrumda bile değil..”
“Benim de..”

(şarkı: kamelot - the haunting (somewhere in time)..)

16 Kasım 2010 Salı

Komik ve basit

Bugünkü diyalog:
E: “Kadınlar çok komik aslında..”
D: “E siz de çok basitsiniz..”
Kadınlar başka kadınlar için giyinir.. Kadınlar “kendini güvende hissetmek” için vatka kullanırlar.. Kadınlar çok saçma şeylere odaklanabilir, çok gerekli şeylere odaklanamaz.. İleride kullanabileceği her türlü detayı hatırlar.. Gider satlerce giysi bakar, baktıklarının yarısını alır, onların yarısını bir hafta içinde iade eder.. Sevgi isterler ama tam istedikleri anda, istedikleri şekilde verilmeyince istemezler.. Bebek görünce erirler, gözleri başka bir şey görmez.. (Margaret Thatcher istisna tabi)

Ve onları bu yüzden severiz..

Erkekler basittir; kadınlarda içinde “mini” olan kıyafetleri severler.. Renkli göz isterler ama neden istediklerini bilmezler.. Bakımlı kadın isterler; sanki seçim şansı varmış gibi.. Çabuk “aşık” olur, çabuk unutur; bu süreler tamamen güzel kız görme süresine bağlıdır.. “Erkek muhabbeti” diye seviyesizliğin dibine vurur.. Birazcık güler yüzlü kız için iyilik meleği olur; birazcık flört eden kız için yapmayacağı şey yoktur..

Ve bizi buna rağmen neden severler?




15 Kasım 2010 Pazartesi

müzik ne işe yarar

müzik duyguları kontrol etmeye yarar..

en alakasız zamanda en alakasız şeyleri hissetmek isterseniz bunun tek yöntemi müzik dinlemektir..  Sabah uyandığınızda keyfinizi yerine getirecek bir şarkı (şebnem ferah – günaydın sevgilim), sınav çıkışı eve geldiğinizde dinlendirecek bir şarkı (anneke van giersbergen – what’s the reason), canınız sıkkınken duruma uygun bir şarkı (badem – yorgunum), “eeeh mutluyum ulan” dediğinz zaman için bir şarkı (malt – mutlu); her durum için bir şarkı var ve dinlenmeli..
hayatın bir soundtrack i olmalı ve daimi olarak arka planda bir müzik çalmalı.. (Tabi günümüzde soundtrack olamicak şarkılar var; manowar’ın bütün şarkıları mesela :) )
sürekli olarak film /dizi izleyen bir gençlik olarak; dünyanın en güzeli filmi, en ilginç dizisi, arka planda müzik olmadan birşeye benzemezken, bizim hayatımızn müziksiz nasıl ilginç olmasını bekleyebiliriz ki?

müzik bir şey yaratmaktır

bir enstürman çalmak, bir şey yaratmanın en mükemmel yollarından biridir.. Çaldığınız enstürman ne olursa olsun tek bir nota çaldığınız anda bir şey yaratmış olursunuz.. solo enstürmanı yoktur; her enstürman tek çalındığında solo enstürman olur.. ve bazen en güzeli de insanın kendisi için çalmasıdır; başka hiç bir ses olmadan, sadece kendi çıkarttığın uyumlu seslerle hislerini paylaşmak...

                müzik uyumdur

bir grupla, bir grup insanla, radyoda çalan bir şarkıya eşlik ederken enstürman çalıyorsanız eğer o kişilerle konuşarak asla yakalayamayacağınız bir uyum yakalarsınız.. bir süre sonra birbirinizi daha iyi anlamaya başlarsınız.. geçişler söylemeden olur, sonra “oha abi mükemmel oldu” denir.. doğaçlama çalınır ve o kişiyle tartışılır; ulaşılan sonuç kaydedilmez ama hatırlanır..

içki masasında yapılan tartışma gibi..

Müzik candır; müzik olmadan yaşanamaz, yaşayan kalastır.. enstürman canlıdır; onunla nefes alır, onunlayken başkasını görmezsiniz..

sağır olmaktansa kör olmayı tercih edecektuhaf insanlardan biriyim sanırım..

şarkı konuyla uyumlu olsun: simon and garfunkel – the sound of silence

13 Kasım 2010 Cumartesi

beklenen - gerçek

Üniversite:
ODTÜ – TOBB
Aşk:
Mükemmel – Yok
İş:
Maaşı iyi- karın tokluğu
Ev:
2+1 – Stüdyo

Bunlardan bir ya da birden fazlası hepimizin hayatında olurken, “eski aşkım başkasıyla evlenmş” biraz gereksiz bir trip gibi..
Ama 500 days of summer güzeldir.. keşke en büyük sorunumuz o olsa..
yapabileceğimiz tek şey beklenen ile gerçeğin örtüştüğü o ufak anların tadını çıkartmak: güzel olmasını beklediğimiz bir yemeğin gerçekten güzel olması; gittiğimiz bir filmi beğenmemiz...
Kendi hayatımın “beklenen”leri:
                Türk Kızılayı’nda iş, elf gibi bir kız arkadaş, müzikle uğraşacak zaman..
                Ve kısa bir hayat..

Şarkı: badem – gittiğinden beri (yeni albümleri çok güzel olmuş gerçekten.. beklenen ile uyumlu nadir şeylerden)

12 Kasım 2010 Cuma

aksesuar nedir ne değildir

çizgi filmlerde hep aynı giysiyi giymeleri çok değişik bi olay.. asla ana karakterlerin giydikleri değişmez; hep aynı renk pantalonun üstüne hep aynı renk tişört.. (bende aynı kottan 2 tane var ve bi ara hep aynı model aynı renk (siyah) kot giyerdim.. oldukça yaklaşmışım o modele)..  gerçekte kıyafetlerimiz hiç değişmese oldukça rahat olabilrdi hayat; dolabı aç aynı şeyden binlerce, al birini giy; çık.. çok rahat; ve çok sıkıcı..
peki aksesuar nedir? Bir kıyafetin tamamlayıcısı, bazı insanlar tarafından olmazsa olmaz sanılmasına rağmen şart bir şey değil.. pekii şmdi bu iki konsept nerden esti?.. şu cümleden:
"kız arkadaş bi aksesuar diil ana kıyafet :D"
şimdiii kız arkadaş var kız arkadaş var; bazıları gerçekten ana kıyafettir ve çok seversiniz, bazıalrı aksesuardır ve olmaması gerekir; aldatmayın kendinizi.. ama sorun şu:
her gün aynı kıyafeti giymek sıkıcıdır..
tabi demiyorum “aldatın arada”; dediğim şey “sıkılırsanız zorlamayın”.. bu benzetmelerin ışığında tuhaf bi cümle ama 1-2 gün çıplak gezin.. uzak durun; gidin circop filan gezin de aksesuar görün.. (almayın, aman)
kısa özet: zevksizlik etmeyin, aksesuarla vakit ve çaba harcamayın.. arada giysilerinizi katlayın kenara koyun; buruşmasınlar..

encore: “kız arkadaş şudur” konsepti tamam, peki ne olmalıdır?
Kız arkadaş, aşık olnan kişi; dövmedir.. deri altına işler.. parçanız olur.. sıkılmazsınız.. kaliteli bir dövmeyse saatlerce izlersiniz..
Ve en güzeli kuytu bir yere yaptırıp sadece sizin canınız istediğinzde görmenizdir..

şarkı: mirkelam ve kargo - yollar