27 Aralık 2010 Pazartesi

Bir delinin zırvalamaları

O kadar çok akıl hastalığı tanımı uydurulmuş durumda olmasına rağmen tamamen "sağlıklı" olduğunu iddia eden insanların sayısı o kadar çok ki.. Ufak tefek şeyler farkedilmese bile ciddi "hastalık"ların semptomlarıdır aslında tıpta; bir insanın sürekli ellerini yıkaması takıntıdır misal..

Peki ciddi olayların aslında teşhisinin konmasının imkansız olduğunu hiç farketmiş miydiniz? Bu ne demek şimdi? Şu demek, "hastalık" olarak belirlenen şeylerde bize teşhis koyulması imkansız.. Yani ben eğer hastaysam benim hastalığımın adının konması mümkün değil.. Örnekleyelim:

Bir şizofren, şizofren olduğunu bilmez.. O zaman bizim şu anda yaşadığımız her olayın gerçek olduğuna nasıl garanti verebiliriz? Belki de şizofren akılımızın uydurduğu bir şeydir "en değerli anı"mız..

Kafasından kendine "arkadaşlar" yaratan bir insanın, yarattığı karakterlerden birisinin onu tedavi etmeye çalışan doktorun kendisi olmadığını nasıl bilebiliriz?

Bu olay nerden çıktı; insan aklının kendi kendini kandırmaya yetisi olduğunu ve arada sırada buna çabaladığını düşünüyorum.. Bu düşünce de bir rüyadan çıktı aslında; ama rüyanın tamamını ve olayların nedenini hatırlamıyorum.. Hatırladığım kısmında ise beynimin "iyi" tarafı, benim desteklediğim taraf bir bilgiyi korumaya çalışmakta (inception anyone?).. Ve beynimin bu yanı tam bilgi çalınmak üzereyken birini yakalıyor..

E o kişi de beynin bir başka yönü? Kendi kendinin savunmasını aşan bir sistem mi yarattı? Değişik olan bir nokta da, yakalanana kadar farketmesem de yakalandıktan sonra izlediği bütün adımları biliyor olduğumu farkettim.. E peki bu durumda;

a) bu bilgi illaki çalınacaktı, çünkü savunanın bütün bilgilerini biliyordu saldıran
b) bu bilgilerin çalınması mümkün değil çünkü savunan, saldıranın her hamlesini biliyor
c) her ikisi de aynı anda doğru..

Ve evet cevap bence c şıkkı.. Tamamen bir tesadüf sonucu rüyamda oluşan sonuç oldu, adam yakalandı.. Yakalanmayabilirdi de.. Rastgeleliğin doğanın bir parçası olduğunu biliyoruz; peki düşüncelerimizin rastgele oluştuğunu hi düşünene olmuş mudur?..

Yani yeni oluşan fikirler birinin diğerinden daha "zeki" olmasından değil de daha "şanslı" olmasından ise?

Birinin diğerinden daha "yaratıcı" olması tamamen talihle ilgiliyse?..

şarkı: tolga çevik ve özer atik - yalan sanırım..

23 Aralık 2010 Perşembe

Özür ve açıklama

2 gündür yazamıyorum, çünkü farkl ısebeplerden eve geldiğimde yazcak durumda olmuyorum.. Bu sebeple üzgünüm, hayır sanki çok okuyanım varmış gibi oldu ama önemli olan o az sayıdakine değer vermek.. (gibi bişiler)

21 Aralık 2010 Salı günü hayatımın fiziksel olarak en kötü günü olabilir.. İnanılamz bir baş ağrısı yaşadım bütün gün.. Buna ek olarak burada ismini telaffuz etmekten çekinmediğim "Ahmet Sina Bağcı" adlı arkadaşımın "olm snowboard yapcaz bacak antremanı lazım" diye bana yaptrdığı antrenman sonucunda bacaklarım resmen tutmuyordu.. Şimdi bu iki olay şöyle birleşiyor:

Adım atmak işkence, oturup kalkmak işkence.. Buna ek olarak her adımda beyin "sallanır" gibi olduğundan o adımı atmak isteyip, attığına hem sevinip hem pişman olma durumunu yaşadım.. Çok acayip evet.. Peki bunun üstüne 12 saat okulda kalıp proje yapınca insanda kafa kalır mı? Kalmaz, kalmadı da netekim..

Bir de insan hasta olunca sıradanlaşıyor cidden.. Ben boyutuma göre oldukça fazla yerim, ve soğukta üşümem.. O salı gecesi ise bir orta boy pizza bitiremedim ve dışarı çıkınca üşüdüm.. Bu cümleden "ukala" yerine "ay yazık" sonucunu çıkartın..

-------------------------

Bunun dışında doğumgünüm oldu ve bir kez daha doğumgünlerini önemsememek gerektiğini anladım.. Çok fazla önemseseydim gelmeyen insanlara, kutlamayanlara takılacaktım, ama hiç önemsemeyince dünyanın en eğlenceli doğumgünlerinden birini yaşadım :) yaşatanlara teşekkürler, o gün gördüğüm (ve görmediğim ama düşündüklerini bildiğim) herkesi çok seviyorum, iyi ki varsınız..

------------------------------------------

Evet 20 oldum.. Hayır bir çöp değişmedi.. Dağılın..

-----------------------------------

Projemizle ilgili beni eğlendiren noktalar: kurduğum matematiksel modelin doğru olması.. Hocaların "değiştirin" demesi.. Değiştirince "bu böle olmaz şöle olur" diye eski halini sölemeleri.. Ve son olarak da adam akıllı bir sezgisel üretmiş olmak.. Geliyorum Martello, tahtına göz diktim.. Facebook'ta da daha fazla arkadşım var..

--------------------------------

Bu aralar gitarı iyice boşladım.. Çünkü bas çalışmaya başladım yeniden.. Bas solo enstrüman (teşekkürler Şeyma) olamaz diyenler halt etmiş arkadaşlar.. Öğrenin, doğaçlama yapabilir hale gelin.. Dizinizden indirmek istemediğinzden sevgilinizle kavga etceksiniz.. Sonra sevdiğiniz şarkılara eşlik edin, müziğin bir parçası olun.. Sonra çok zor şarkıları çalın, ve "oha parmaklarım nası görünüyodur acaba" diye düşünün.. Evet sığ bi insanım :P Bu olay için örnek playlist:


Muse - Muscle Museum
Placebo - Meds
Muse - Hysteria
Muse - New Born
Dream Theater - Home
Rush - YYZ
Dream Theater - Dance of Eternity


Bu şarkıları peşpeşe, mükemmel bir şekilde ve yorulmadan çalan kişiden ders almak istiyorum, bu kadar da net konuşuyorum.. Ben Dance of Eternity'nin sonuna gelebildim, sonra tekledim.. Solosu zaten yok :)..

Evet şimdilik bu kadar, uzun bi aradan sonra uzun yazmamı bekleyenlere burdan "hahahahahahaahahahaaahhh" demek istiyorum :D

şarkı: Two Steps from Hell - To Glory
gitar: yok artık bas var, bi süre..

19 Aralık 2010 Pazar

Kadın Erkek Zırvalamaları

Öncelikle kadınların giysi tanımlamaları hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.. Bayanlar, siz bir giysinizi, akssuarınızı tarif ederken hiç yardımcı olmuyorsunuz.. Bu nerden çıktı? Şurdan; ablam benim annesinin evine gönderip bir ayakkabı getirmemi istedi.. Sırasıyla tarif:

Ayakkabının yeri..
Ayakkabının markası..
Markanın ayakkabının neresinde yazdığı

Şimdi, ben dikkatli bir insan olduğumu düşünmeme rağmen o 5 dakikalık yolda markanın ismi aklımdan çıkmıştı, görünce hatırladım.. Biz erkekler markayı aklımızda tutamayız.. Biz pratik bilgiler istiyoruz.. Örneğin bir ayakkabı için bu bilgiler:

1) Renk..
2) Topuklu mu değil mi..
3) Tokalı mı çıtçıtlı mı ne şekil kapanıyo bu meret..
4) Kutusunun rengi..

Marka isimleri, yabancı kelimeler (straplez örneğin; "askısız" işte, straplez ne?) bizim aklımızda kalmıyor.. Lütfen bizi zorlamayın, "Mango'dan straplez elbise aldım" demeyin, "siyah askısız elbise aldım" deyin..

-------------------------------------

Aslında üstünde pek fazla düşünmesek de karşımızdaki insanın "mükemmel bir şekilde ortalama" olamsını isteriz.. (bu terimi ben uydurdum, ama kesin vardır bir yerlerde - perfectly average).. Ne çok uzun, ne çok kısa, ne çok şişman ne çok zayıf.. Şimdi başlığa da ithafen bunu kadınlar için örneklemek istiyorum..

"Kadın dediğin ele gelir" diye seviyesiz bir laf var, ama erkekler arasında çok kullanılır (bir erkeğin itirafları).. Bu laftaki doruluk payı şu: yeni moda olan iskelet gibi, kemikleri gözüken kızları kimse beğenmez.. Zayıflık iyi bir şey değildir.. Çekici olan şey sağlıktır, kilonun boydan 30 birim az olması değil.. Çöp bacak, batan kemikler, gözle görülen eklemler, bunlar çekici şeyler değil..

Evet aslında o kadar da çok açıdan incelemedik, çağımızın rahatsızlıkları anoreksi ve obezitenin kadın-erkek ilişkilerine etkisini tartıştık.. Ve böyle diyince cidden seviye biraz yükseldi..

O diil erkekler hakkında bi tek "çok fazla kaslı olmasın ama çok da zayıf olmasın" dışında bir sonuca ulaşamadık; sanırım bizi dış görünüşümüz için değil başka bir şey için seviyolar..

şarkı: bugün klip izlemelsiniz: önce Apocalyptica - Not Strong Enough ve aynen kaldığı yerden Apocalyptica - Broken Pieces
gitar: ne zamandır gitar yazmıyorum, bunun sebebi TOBB ETÜ'nün özel hayatıma tecavüz etmiş olması.. Ama bu demek değil ki gitarı elime almıyorum, sadece egzersiz yapmıyorum.. Egzersizlere en kısa zamanda dönücez..

-------------------

arkadaşlar zayıftan kastım iskeletor, sıfır et, sadece kemik.. yukarda net olduğunu sanıyodum ama değilmiş.. SIFIR ET, KAS, YAĞ.. kastım bu..

kısa boylu erkekler de iğrençtir, allah belalarını versin, evde kalsınlar, soyları tükensin..

şimdi izninizle balkondan atlıyorum..

18 Aralık 2010 Cumartesi

Hikaye

"Burdan çıkmam lazım" diye düşündü.. Hiç onun sevdiği gibi bir ortam değildi, ve giderek daha da kötüleşiyordu..  Ve olan olay sahoşların saçmalaması filan gibi bir şey değildi; ortam cidden kötüleşiyordu.. Yavaş yavaş insanlar şekil değiştirmeye başlamıştı; özellikle de kadınlar.. Yerler saçma, koyu renk ve yapış yapış bir sıvıyla kaplanıyordu.. Kan?.. Bunu düşünmek istemiyordu.. Buradan bir çıkabilse arkasına bile bakmaz, bunu unuturdu.. Zaten niye geldiğini bile bilmiyordu.. Ama tabi ki, en istenmeyen şey her zaman olduğu için, birkaç kişi birden onu gözüne kestirdi..

Kalabalığın arasından çıkışa gitmeye çalıştıkça etrafındaki daire küçülüyordu.. Br süre sonra diğer insanlar da rol yapmayı bıraktı, düpedüz yol vermemeye başladılar.. Onu gözüne kestirenleri de sonunda net bir şekilde gördü: iki tane çok güzel kadın ve bir tane.. fazla "güzel" bir erkek.. Hepsi de çok güzel olmasına rağmen doğal olmayan ve tehlikeli bir güzellikleri vardı.. En sonunda yetişmeyi başardılar, ve o anda etrafındaki diğer insanlar dalga geçer gibiaçıldılar ve geniş bir daire oluşturdular..

"Bu nasıl gözümüzden kaçmış acaba?" dedi kadınlardan biri.. Diğeri çevresinde dönerek yaklaşıyordu..

"Ya saçmalama.. Sadece biraz parlak diye.." diye cevapladı adam.. Gözünde çok tuhaf bir bakış vardı.. Sanki içine bakar gibi.. Giderek daha korkutucu olmaya başlamıştı..

O sırada diğer kadın yanına gelmişti ve sarılmaya başlamıştı.. Kadının kollarını çözüp ittirdi ve uzaklaşmaya çalıştı, ama diğerlerine de arkasını dönmek istemiyordu.. Geri geri gitmeye başladı.. Artık neredeyse kovalıyor gibiydiler.. Etraftaki insanlar gülmeye başlamıştı, ve nereden geldiği anlaşılmayan bir müzik yükseliyordu.. Kahkahalar arasında kadınlardan biri bağırdı:

"Hahah, düşündüğü başka biri var bunun! Saf çocuk!"

O anda çok sinirlendi.. Bunu bilmelerinin tek yolu, kafalarının içinde olmalarıydı.. Güvenli olan tek yerde.. Bir anda müzik kesildi, kadın gülmeyi kesti..

"Nasıl yaptın bunu?"

O anda ne kadar tehlikeli olduğunu anladılar.. "Çocuk"un aklı bir anda bir buz kütleisne dönüşmüştü.. İçine girmesi imkansız ve soğuk.. Çocuk ellerini sıktı, etrafındaki halka bu sefer korkuyla genişledi.. Kadınlar ve adam kendilerini savunmaya hazırlandılar; bir anda ne kadar tehlikeli olduklarını gösterdiler..

Çocuk, gülümsedi..

---------------------

Ne bu şimdi?..

14 Aralık 2010 Salı

Hayatı facebook'a yazmak için yaşayanlar

(Aslında üst başlık "hayatı paylaşmak için yaşamak")

Facebook'tu, Twitter'dı, MSN'di, sürekli kullandığımız, insanlarla "sosyalleşmemizi" sağlayan uygulama ve siteler çıktı bir sürü..

Çok çok kısaca bunların gelişim sebebi: artık kazanmak için çok uğraşması gereken modern insanın, tüketimin, kısmak için gözündeki en gereksiz şeyi, "sosyalleşmeyi" tüketmeden yapmasını sağlamak.. Birini görmeden selam verebilmek, dışarı çıkmadan sohbet edebilmek, böylece hem arkadaşlık ihtiyacını karşılamak, hem de bunu çaba harcamadan, daha fazla yorulmadan yapmak..

Şimdi bu doğrudur yanlıştır, aslında mantıksızdır, bunlar başka bir yazının konusu.. Burda seslenilen kişi (yazar burda tüketim toplumu kölesine sesleniyor) hayatındaki en ıncık cıncık detayı facebook'a "update" eden, "tweet" atan ve bu sırada hayatı kaçıran kişiler..

Düşünün ki bir konsere gitmiş bu arkadaş, siz de hasbelkader facebook'a girmişsiniz.. En yeni update'ler:

"Gene mükemmel bir konserdi X(sevdiğim sanatçı)" 2 minutes ago via Mobile
"Asla unutmayanlardanız........." 5 minutes agı via Mobile
"Ve eskiler güzel gidiyor, harikasın X" 10 minutes ago via Mobile
"'Gece Olsun' u istiyoruz :))" 16 minutes ago via Mobile
"Kıpır kıpır şarkılar :)" 24 minutes ago via Mobile
"Yeniler güzel ama artık eskilerden rica ediyoruz..." 28 minutes ago via Mobile
"Kop kop :P" 37 minutes ago via Mobile
"Ve Tutu'yla açılışı yaptık!" 45 minutes ago via Mobile

Bu şahsa sesleniyorum; bu konserden ne anladın?

Başka bir örnek.. İki tanıdığınız çıkmaya başlamış.. Örnek update ve yorumlar..

"Az önce Starbuck'stan kahve aldım" (not, bu abartı değil, yapan var)
"Afiyet olsun aşkımm =)"
"Keşke sen de olsaydım tatlım =)))"
"Keşke bitanem ama seni o kadar seviyorum ki kahveye alerjim olsa bile içerdim!" (devrik cümle evet)
"oy oy tatlım benim =)=)=) (L)"
":*"
(ve takribi sanal seks)

Buradan itiraf ediyorum: bunu yapan herkesi engelliyorum.. Pişman da değilim.. Benim göz zevkimi bozamazsınız.. Benim beynimle oynayamazsınız.. Ben sizin saçma sapan çıkarımlarınızı, yavşamalarınızı, mesajlarınızı, atarlarınızı görmek/bilmek zorunda değilim.. Paylaşmak istediğin birşey varsa bunu facebook'taki 4123124125 arkadaşınla aynı anda değil, bana özel söyle..

Facebookta komik şeyler paylaşanları tenzih ederim, bakıp geçiyorsun.. Diğerlerine bakıp geçemiyorum, beni yargılamayın..

-----------------------

Av mevsimi filmine gittim ve oldukça beğendim.. İnsanlar sırf "uzun bu film" diye sevmiyorsa dayağı haketmekteler.. İdris'i çok sevdim, deli olasım geldi, karadeniz kanım kabardı, mutlu oldum.. Benden adam olmaz şarkısı ise o kadar "cuk" oturmuş ki, kendimden umudu kesip, benden adam olmamasını istedim nerdeyse.. Ha belki hala olmaz, belli değil..

Şarkı: Ete Kurttekin - Benden Adam Olmaz
Gitar: hem bas hem gitarda YYZ ve The Dance of Eternity çalışıldı.. Bunlar zor şarkılar gençler, gitarda %50 de çalabiliyorum :)

12 Aralık 2010 Pazar

Türklerin internet kullanımı

Sıradan insanlar (Sen, ben gibi insanlar) interneti ne için kullanır?
- Bilgi edinmek
- Eğlenmek (Dizi, müzik)
- Zaman geçirmek (oyun, vs)

Türk erkeği ne için kullanır?
-karı
-kız
-porno
-kavga

Burda kavga ya takımdan, ya siyasi görüşten, ya müzik zevkinden, ya dini inançtan, ya soydan, ya..... herşeyden olabilir..

Örnek bir tartışma:
Video: Messi'nin golleri
-Lan bu adam çok iyi aq
- eheh bu adam gsye gelse bile şampiyon olamazlar
- ananı sikerim piç (3 like)
- yha bu cocuq chok tatlii yhaa
- sen ronaldoyu gör kızım messi kimmiş (evet bunu yazan %80 erkek)
- @o_kız: naber, sen de mi bjklisin? (smooth türk erkeği)
- @o_kız: sevişelim mi? (sıradan türk erkeği)
- Gerçekten çok yetenekli futbolcu, tartışmayalım bence.. Böyle futbolcu Türkiye'den çıktığı gün dünyaya gösteririz gücümüzü. (evet her tartışmada mutlaka bir ülkücü olur.. zırvalar)

Bu tartışmada 2 önemli nokta: alfabeyi ve Türkçemizi s*ken (kasten ve tam tabiriyle bunu yapan) emo ve spastik bi gençlik var.
Yorum yapanlar ya kavga çıkartmak için ya kavga yatıştırmak için yapar, arası yoktur..

Örnekler vardıı, daha esprili noktalar vardı ama blogspot kaydetmedi.. Üzgünüm..

şarkı: cem adrian ve aylin aslım: sen gibi
gitar: stüdyo günü..

11 Aralık 2010 Cumartesi

Hiperaktiflik sabırsızlık değildir..

Bu yazıda yazım hataları vardır.. Ne yazdığımı anlyorsanız lütfen kurcalamayın..

---------------------------------------------------


Sürekli hareket etme ihtiyacı nedne oluşur? Vücuttaki enerji fazlası? Yoksa yapcak bişi isteği? Hiperaktiflik zihinsel bir sorun mudur yoksa fiziksel mi?

Bu soruların cevabını bu yazıda bulamacayksınız.. Ben sadece insanların en sakin adamı bile delirtebilecek "ya bi sakin ol" lafını yanlış kullanmalarını belirtmek istiyorum..

Öncelikle yağmur yapmaya başlayınca spastikleşen şöförlere sesleniyorum: yahu kardeşim sırf yağmur yağıyo diye:
- 10'la gitmenin
- Yağmurdan kaçmak için en durulmicak yere parketmenin
- Normalde yapmayacağınız ters yöne girmek vs gibi hareketleri yapmanın

hiç bir manası yok.. Zaman kazanmanın aksine zaman kaybediyorsunuz, zaman kaybettiriyorsunuz, kendiniz de daha uzun süre yağmurda kalıyorsunuz..

Bu girişler beraber; bugünkü yağmur trafiğinden ötürü normalde 45 dk'da evde olurken 1,5 saat gibi bir sürede eve varabildim.. Baya da ıslandım, ama bu bu hikayenin iyi noktası.. Şimdi serviste olduğunuzu, daha Hoşdere'nin başında olduğunuzu (ki bilenler bilir hayvan gibi bir caddedir) ve saatin normalde evde olduğunuz saat olduğunu düşünün.. MP3 çaların pili bitti bitcek (ama bitmedi; Sony'yi takdir ediorm (reklam reklam)).. Evde yapmayı planladığınız bir iş var (burda benim işim TOEFL (düzeltme ve alay için Cansu'ya teşekkürler) denemesi çözmekti..).. Bu durumda çoğu insan ne yapar?..

Stress yaratır kendi kendine.. "Of geç kaldım lanet olsun" der.. Sabırsızdır.. Sanki 1 saat geç gitmek dünyanın sonudur (bu arada babamın tabiriyle otobüse vs binerken "en son binerse ölecek" hastalığının bir versiyonu sanırım bu yaşadıkları olay)..

Ben naptım? Ayağımı sallamaya başladım.. Zaten gergin bir bayan ayağıma bakıp daha da gerilmeye başladı (hayır bişi sölemedi).. Ama ben son derece rahattım.. Stress değil, tek bi yerde çok uzun süre oturunca sıkılmaktan kaynaklanıyor benimki.. Hiperaktiflik bir noktada.. Sabırsızlık değil.. Her ayağını yere vuran sinir stress sahibi sabırsız insan değildir..

------------------------------

O değil, kar, kar ve KAR.. Kar yağmaya başladı.. Yılın ilk karı.. Tutmuyor, ama bu gecelik tutmasını istemiyorum :) (nedeni az sonra).. Ama olsun, "aheste aheste ve lapa lapa" yağıyor.. "Müthiş" yağıyor.. Sonunda aralık başında kar yağan bir kış yaşıyoruz.. Eğer belediyemiz gıcıklık yapmayıp yollar hariç bazı yerlerin kar tutmasına izin verirse (parklar, bahçeler) deymeyin keyfimize..

---------------------------------

Yarın TOEFL a gireceğim, ve yarın sabah oldukça erken yolalra düşmem gerek.. Sonra gidip dünyanın en sıkıcı sınavlarından birini yapıcam.. Sonra okula gidip dünyanın en saçma derslerinden birinin sunumunu yapcam.. Sonrasında eve gelip uyurum sanırım, başka türlü akşamki toplaşmaya gidemem.. Karın tutmamasını isteme sebebim de o.. Daha önce hiç karda araba kullanmadım, ve yarın 2 çok sevdiğim kişinin sorumluluğu bendeyken ilk denememi yapmak istemiyorum.. (yapamicaımdan değil, gerek yok..)

----------------------------

Bu noktadan sonrası sadece kayıt altında olsun diye yazacağım kısım, bir sonraki "------" a kadar..

Gene bir rüya gördüm.. 4 ana bölümden oluşmakta bu rüya..

Team fortress tarzı bir oyun oynuyoruz ama gerçek hayatta.. Silahlar yerine paintball tarzı bir olay.. Biz sarı takımız, ve mavi tkaımın üssüne giriyoruz.. Oldukça güzel bi şekilde saklanarak ve kaçarak amacıma ulaşmak istiyorum ama kayboluyorum.. Bu arada mavi takım benim dersaneden tanıdığım insanlardan oluşuyor.. Neyse, ben kayboluyorum ve sonunda yakalanıyorum.. Ama oyun olduğunun bilincinde olduğumuzdan sıkıntı yok..

Bu sefer biz gene sarı takım olarak yeşil takımın mekanın basmamız gerekiyor.. Ama oldukça ciddi bu sefer, silahalr gerçek, yeşil takım birilerini öldürmüş, çatışmalar vs.. 2 kişi basıyoruz "mekan"ı, ve benim elimde sadece bir altıpat var.. Onda da 4 mermi var.. Ve onlarca adam var.. Elimden gelenin en iyisin yapsam da (1 mermiyle birden fazla adam almak) sonunda yakalanyoruz.. Doğal olarak.. Ve arkadaşıma işkence edip bana izletiyorlar.. İşkence o kadar korkunç ve büyük ihtimalle bizim (en azından benim) konuşmamı sağlayacak tek işkence, ve biz de pes ediyoruz.. Bizi muhbir olarak kullanmaya başlıyolar.. Ve ben kendi mekanımızıda (ki burası okul) insanlara durumu anlatmaya çalışıyorum ama anlatamıyorum.. İşkence eden kişi bunu görüp yanıma gelip "kualığımı çekiyor" ve eğer bi daha böyle bir şey denersem neler olabilceğini hatırlatıyor..

Şimdi arkadaşın evindeyiz, ve bu Park Oran Evlerinden biri (hayatımda gitmedim, fotoraf bile görmedim).. Uzun ince bir koridordan geçip mükemmel manzaralı (göl ve çayır, kayık, vs) bir balkona geliyoruz.. Bu manzaraya bir de futbol sahası dahil bu arada ne alakaysa.. Maçı izliyoruz, ama saha çok kötü, "burda nasıl maç oynatırlar" geyiği dönüyor bi süre.. Sonra içeri geçiyoruz tekrar..

İçerde anlıyorum ki bu ev teyzemlerin evi.. Hatta o arkadaş (aslında gerçek hayatta çok yakın arkadaşım, herhalde bilinçaltı ona akraba sıfatını yakıştırdı) kuzenim.. Evde teyzemlere filan selam verirken biri geliyor.. Baran'ın yüzüne sahip aynen.. "A a, seni hatırlıyorum, sen abimin arkadaşıydın di mi?" diyor.. Baran'ın küçük kardeşiymiş meğersem (Baran'ın küçük kardeşi yoktu).. "Evet" diyorum, gözlerim doluyor.. "Abi yalnız adını çıkartamadım ya" diyor, "Ben de seninkini" diyorum, tanışıyoruz yeniden, sarılıyorum doya doya, Baran'a sarılır gibi..

--------------------

Bu aralar tek mutsuzluğum 2 gündür gitar çalışamamak olabilir.. Bir de hafif bir diz ağrısı.. Ama gitar daha çok koyuyor, yarın sınav çıkışı gelip çalışmalıyım..

Şarkı: Poets of the Fall - Someone Special (evet meşhur olmayan şarkılarından biri)

9 Aralık 2010 Perşembe

Alpay Erdem mode: on

Merhaba..

Belediye otobüslerine binmeyi elit bir olay haline getirenleri anlamıyorum.. Yani sırf halk otobüsü değil belediye otobüsü diye bir kraliçe edasıyla süzülen bugünkü teyzeye ithafen..

Kendinizi rahat sanarken, bir anda unuttuğunuz bir iş çıkması can sıkıcıdır.. Peki ya bir şey unuttuğunuzu bilmenize rağmen ne olduğunu hatırlayamazsanız?.. "Yarın akşam şuraya gidiyoruz, gelir misn?.." "Hayır, çünkü bi işim var.." Ama ne o iş? Bilmiyorum.. Bilinçaltımda derinliklerde kaybolmuş gitmiş.. Sonra gel de anlat derdini..

Soğuğu çok seviyorum, ve ayrıca bir başka yazı yazarım herhalde.. Ama şu anda özetlemek gerekirse; 1.30 saat soğukta maç yaptıktan sonra soğuğun artık ısırması bile hoşuma gidiyor.. Yani ben manyağım.. Soğukta kendimi "canlı" hissediyorum..

Alpay Erdem'in bu haftaki köşesinde net stand-up gösterisinden 2 konuyu alıp yazmasını hiç tasvip etmedim.. Beni sallar, sallamaz orası ayrı.. Ama cümleler bile birebir aynı, canım sıkıldı.. Anlatınca komikti cidden, okuyunca o kadar değilmiş..

Facebook neden habire tipini değiştiriyor merak ediyorum.. Hayır can sıkıntısıysa söyleyin, nasısa ayak uydurulcak ona bi şekilde.. Ama "şöyle etkin böyle göze hoş gelen öyle epik" fln diye yeni profilin reklamını yapmayın.. Kullanmama gibi bi seçenek mi var?..

Yarın sınav var ve ben gece 2 de bunu yazmaktayım.. Uykum var mı? Var.. Uyumak istiyor muyum? Evet.. ... Durun, olmadı..

Bahsettiğim bilekliğin halısaha testi sonucu: 1,30 saat boyunca durmadan koştum, defalarca kaydım, dizimi 57 farklı şekilde büktüm ve çarptım ama şu anda çıkartasnız bir 1 saat daha oynarım.. Yani: dayanıklılık ve kondisyon açısından da geçer not veriyorum.. Bu bilekliği sevdim, plaseboysa plasebo ama işe yarıyor sonuçta..

Komedi dükkanını seviyorum, yani konseptin orjinal olmasını geçtim bu progrram Tolga Çevik olmadan birşeye benzemez.. Hep yapsın, hep "Neeööy?" desin (böyle yazınca komik olmasa da..), uzunca bir süre devam etsin.. Düzenli izlediğim tek şey olabilir bu aralar..

EVet bugünkü şarkımız radoyda dinleyip çok beğendiğim bir şarkı.. ODTÜ'nün gece kuşağında "Gecenin size özel saatlerinde aşklı sözlü hafif müzik" sloganını kim bulduysa allah belasını vermesin, kendimi sapık gibi hissetirdi bana..

Şarkı: Tori Amos - Big Wheel
Gitar: 20 dk shred ve parmak egzersizi, 15-20 dk beste (çalma ve yazma, yani aslında daha kısa)

8 Aralık 2010 Çarşamba

Sonunda, SONUNDA, bir boş gün.. Ya da olabilecek en boş gün..

Bu gün sadece 2 saat rusça dersine girdim.. (Burdan o dersin sadece 1 saatine girip çıkmamı engelleyen arkadaşa lanet okumak istiyorum bu arada..) Daha sonra armadaya gittik.. Orada yemek ve alışveriş.. Sonra gene okul, sonra ev, sonra okul, sonra spor, sonra bahçeli, yemek ve guitar hero..

Aslında ne kadar yorucu bir program, kaç km yol tepmişim, spor salonunda fiziksel oalrak yorulmuşum, guitar hero'da kafa olarak yorulmuşum.. Ama şöyle bir günü en son yaşadığım zamanı hatırlamıyorum bile.. Yaz tatilinde bile bu kadar çok eğlendiğim işi aynı anda yapmamış olabilirm..

Peki yarın ne var? Hiçbişi.. Perşembe? Hiçbişi.. Cuma? Hiçbişi.. Ve tabi ki cumartesi? TOEFL ve hiç bir şey bilmediğim bir dersten bilmediğim bir program için verilmiş olan projenin hiç bir şey yapmadığım sunumu.. (dipnot: ciddi ciddi sunuma gitmemeyi planlıyorum, geçme ihtimalim var mıdır diye düşünüyorum.. O kadar habersizim)..

Pazartesi? ELe 495 sınavı.. Ha bu arada, kalan günler de eğer bitirme projesi sunumu için birşeyler yapmamız gerekirse dolabilir..

Şimdi ben hiç bir konuda bu kadar çok ağlayan bir adam olmama rağmen okul, yoğunluk konusunda artık burama geldi (el burun hizasında).. 1-2 gün boş (boş derken dersler var gene, düşünün ne haldeyiz) olsa bile bunun acısını çıkartasn sadist yapıdan nefret ettim.. Ne yapabilirm bu konuda? Anca buraya yazarım.. Yararı olur mu? Olmaz..

O zaman boş günleri değerlendirmek ve olabildiğince yatmak gerek..

------------------

Önceki yazılarımda bahsettiğim bileklikten aldım.. İlk takıldığı andaki izlenim, garip bir "netlik" hissi, ama placebo ve 80 TL 'nin hafifliğidir deyip geçtim.. Elimden geldiğince bilimsel gözlemler:

Güç konusunda:
Spor salonunda 2 gün önceki gidişimde ağırlık arttırmıştım, ve zorlanmıştım.. Bugünkü gidişimde bir kez daha ağırlık arttırdım, ve bu sefer zorlanmadan yapabildim.. Placebo mudur bilemem ama işe yaradı sanırım bu konuda..
Denge konusunda:
İsmini vermek istemediğim (:P) iki arkadaş üzerinde yapılan amuda kalkma denemeleri.. Öncesinde bilekliksiz denemelerde biri amuda kalkıp duramadı, diğeri ise 1-2 saniye durabildi.. Bilekliği taktıktan sonra ise hiç kalkamayan arkadaş kalkmayı becerdi, 3-4 saniye durdu.. Diğeri ise 7 saniyeyi görmüştür sanırım.. Kendimde denediğimde ise: ben normalde amuda kalkıp 1 sanye zor durabilirken bilekliği takınca 10 saniye kadar durdum, ve hatta yürüdüm.. Denge konusunda da işe yarıyor gibi..
Dayanıklılık konusunu yarın halısahada deneyeceğim, bakalım sonuçlar ne olcak..

Şarkı: Özlem Tekin - Aslan Yarim
gitar: yarım saat shred ve şarkı..

7 Aralık 2010 Salı

Şiddet

Facebook'taki saçma "toplum bilinci yaratma" çabalarından bugün rastladığım: herkes profil resmini küçükken en sevdiği çizgi film karakteri yapsın.. Ben peter pan yaptım, niyesini bilenler bilir :P

Ama geyik kısmı bir yana, bu seferki olay diğerlerinden daha önemli ve daha derin izler bıakabilen bir konu.. Çocuklara karşı şiddet (ve ne kadar doğru bilmiyorum ama bence mantıklı) ve tacizi protesto etmek amacıyla böyle bir şey yapılmış.. Bu bilinç böyle oluşmaz, profil resmimizi değiştirmek bir işe yarar mı, bu soruları bir tarafa koyalım ve çocuklara şiddetve tacizin ne kadar hasta, pislik ve zavallı bir olay olduğunu inceleyelim:

Durum 1:
"Şş (ayakla dürter), nörendinz lan bugn okulda?"
Çocuk 9 yaşındadır.. "Baba resim dersinde örtmen bize kurtuluş savaşını çizin dedi, ben kahverengiyle başladım ama...."
Çocuğun beynini sallayan bir tokat gelir.. "SUS LAN! Ben ne diorm sen ne diosn, hesap kitap öğrendn mi lan itoğlu it?" Çocuk ağlamaya başlar.. Sırtına çocuğu iki büklüm eden bir yumruk gelir bu sefer.. "Bak bi de ağlamaya başladı! Lan ben senin var yaaaa..."

Durum 2:
"Hanım benim aslan sütü nerde kaldı?"
"Getirdim getirdim.. Zıkkım iç.."
"Bak kadıın bugün keyifliyim almiyim ayağımın altına.."
Çocuk 14 yaşındadır.. Artık annesine böyle davranılması ağırına gitmektedir.. "Baba annemle öle konuşma.."
Baba yavaşça ayağa kalkar.. Kemerini çözer.. "Akşam akşam gene damarıma bastınız lan.." Kemeri çıkartır, katlar.. "Gel lan buraya, anneni korumaya ne meraklıymışsın sen?.."

Durum 3:
"Şş, Mehmet, gel lan bakyim buraya.."
Çocuk koşarak gelir, 7 yaşındadır.. "Noldu Süleyman abi, ne istedin?"
"Sen gelsene bi şu dükkanın arkasına.. Bişi göstercem sana..
Çocuk meraklıdır.. Çocuk kendisiyle ilgilenildiğini düşünür, mutlu olur.. Çocuk tezgahın arkasına gider.. 10 dakika sonra:
Çocuk ağlamaktadır.. "Bunu kimseye sölemicen tamam mı lan? Şş bana bak, kimseye?"
Çocuk kafa sallar..

Şimdi bir de kadına şiddete ve tacize bakalım:

Durum 1:
"Ooo şu geçen yavruya bak.."
"Oha olum g*te bak, of of.."
Takip başlar.. Kız evine gitmeye çalışmaktadır.. Güvende olacağı yere.. Ama evinin sokağına girişteki sokak lambası yanmamaktadır.. Belediye değiştirmemiş işte, o kadar da söylemişlerdir..

Durum 2:
Kız sevgilisiyle gezmektedir.. 4-5 kişilik erkek grubu kızı göözüne kestirir, yaklaşırlar ikiliye..
"Lan biraz da biz s*kelim şunu, sen hep götürüosndur.."
Oğlan sinirlenir.. "Ağzını topla lan itoğlu it!!"
"Sen ne diosn lan amuğa kodumun?.."
"(Kızın İsmi), kaç.."
Ama çok kalabalıklardır.. Oğlan bıçaklanır, ölür.. Ölürken son düşüncesi "onu kurtaramadım, ölmeyi hakettim"dir.. Çünkü çok kalabalıklardır.. Kız keşke ölseydim der.. Çünkü çok kalabalıklardır..

Bu kadar sinirlendiren bir yazıyıyı sakin sakin bitirmek olmaz..
Türkiye'de o kadar çok orospu çocuğu, içgüdülerine sahip olamayan, hayvan desen hayvanların bile bir onuru olduğunu düşünüp diyemediğin kişi var ki (ne adam diyorum, ne insan.. Kişi işte..)..

Bunları bir odaya koyup sandalyelere bağlasalar.. Bana bir bıçak verseler.. Üstünde düşünmeden hepsine ölüm için yalvaracakları kadar acı çektiririm.. Ve öldürmem.. Birbirlerine tecavüz ettirip diğerlerine de izletirim..

Ama sokakta karşılaşsak, öldürmek zorundayım.. Ve bunlardan birini öldürürken tek pişmanlığım yaptıkları şeyin karşılığını çektirememiş olmak olur, sonrasında da 5 dakika düşünmem üstünde.. Bu kadar da netim..

Evet, Peter Pan resmi koyan aynı kişiyim ben.. Evet ben psikopatım.. Acaba bunu okuyan kaç kişi bana farklı davranır?..

6 Aralık 2010 Pazartesi

Mazaretim var..

Neden kısa bir yazı olduğunu anlatan kısa bir yazı olcak:

Saat 1.. Ben yarına olan grup ödevini yaptım.. Şu anda gene yarına olan vaka analizi makalesine çalışmakla meşgulum.. Bir yandan msndeyim, ama o sıkıntı yaratan bir nokta değil.. Bugün sabahtan akşama okuldaydık.. Proje için modelle uğraştık çünkü neden? Çünkü "arkadaşlar biraz bişiler yapın" diyen ama kendisi henüz hiç bir yararlı şey yapmamış olan hocamızın keyfi öyle istedi..

Son hafta geldiği için "aman elimizden kaçıyorlar, bi son yüklenelim" diye fantezi yapan, "finaller gelse de rahatlasak" dedirten, hayattan bezdiren bölümüme selamlar..

Şu süreçten sakin sakin geçmemi sağlayan 1-2 kişi var, onlara da teşekkürler..

-----

Ya EFX Performance Wristband isimli bir cihaz çıkmış, bileğinize taktığınız zaman "hologramik" vs vs bir olay ile vücuttaki eneji akışını ve bişileri düzeltiomuş ve daha enerjik, daha güçlü, daha dengeli bir vücut; daha sakin ve stressiz bir kafa sağlıyormuş ("kafa yapıyor" yazmadım ama..).. Tam olarak nasıl çalıştığını ne kadar bilimsel anlattım di mi? İnternette bulabildiğim bütün kaynaklar (kendi resmi internet sitesi dahil) bu kadar bilgi vermekte..

Kullanan bir arkadaşımın arkadaşı, ve bunu kısa süreli deneyen bir arkadaşım işe yaradığını iddia ediyor.. İnternette denemiş herkes "işe yarıyor" diyor, denemeyenler de "plasebo bu" diyor..

Merak ediyorum ama fiyatı da 70 lira.. Bugünlerdeki eğlencem de bu olsun bakalım..

Şarkı: MFÖ - Mazeretim Var
Gitar: Şarkı çalışması (opeth - to bid you farewell)

4 Aralık 2010 Cumartesi

İstediğinde yatıp istediğinde kalkmak..

İlkokuldan beri alıştığımız bildiğimiz 3 aylık yaz tatilleri bir insanın hayatındaki en yararlı ve değeri en az bilinen tatillerdir.. Üniversiteye geçince de (normal insanalr için bahsediyoru mtabi) bu olay pek değişmez, 2 aya düşer belki ama o da en fazla.. Sonra iş hayatına geçildiğnde ise depresyon çok sık rastlanan bir sorun haline gelir..

Benim için uyku çok önemli.. (Burda şampuan reklamı: "bir mühendis olarak pek fazla saçım yok.. boş zamanlarımda.. uyumayı.. yatmayı severim.. makale okurum.. Head & Shoulders).. Uyku cidden bir mutluluk ve motivasyon sebebi.. Ve pek çok insanın psikolojik sağlığı için gerekli bir olay uyumak..

Ama buna rağmen hayatımız boyunca hiç bir zaman 3 ay boyunca istediğimiz saatte yatıp istediğimiz saatte kalkamıyoruz.. Burda okul ve işi geçtim, eğer benim gibi biriyseniz arkadaşlarla buluşmak bile sorun haline gelebiliyor.. Şöyle ki: akşam birileriyle buluşcakken akşamüstü uyursanız, istemediğiniz bir saatte, doğal oalrak değil alarmla ya da telefonla kalkmanız gerekmekte.. "Amaan ben gelmiorm" diyemezsiniz..

Şimdi yaşamak istediğim ortam:

- Gece istediğim saate kadar oturup istediğimi yapabilmek.. 3 fln gibi makul bir saatte yatmak..
- sabah istediğim saate kadar uyumak.. illa bişi uyandırcaksa bunun güneş olması (öğlen güneşi)..
- yorucu bir dönemden geçerken, akşamüstü uykusu gerekirse eğer; akşamüstü yatıp gece kalkabilmek, kimsenin rahatsız etmemesi..

Bütün bunlar birleşince: YAZ TATİLİ..

Ama hayatımın son yaz tatilini bu yaz 1 ayla geçirmiş bulunuyorum.. Bundan sonra 1 aydan büyük bütün boşluklar "yuh ne kadar zamandır işsizsin" şeklinde yorumlanacak..

Hayır insanların yorumlaması neyse, para kazanmak gerekmese umrumda olmaz..

Neyse evet uykuyu seviyorum, ama buna rağmen gece 12 den önce yazı yazmıorm, çelişkenim..

---------
Dipnot: izlenmesi gereken iki film: Due Date ve Scott Pilgrim vs the World.. İzleyin, eğlenin, son 2 günümün iyi geçme sebepleri..
---------

Şarkı: Scott Pilgrim Soundtrack - Sleazy Bed Track...
I know it's getting late.
But if you'd like to talk a little more.
Well that's alright with me.
I'm feeling kinda tired.
But it ain't exactly beating down my door.
Now just why could this be?



Gitar: bugün stüdyo günüydü, sabah yarım saat çaldım sadece..

3 Aralık 2010 Cuma

Bağımlılık

Sigara içen pek çok arkadaşım var.. Aile fertlerimden de içen var.. Oldukça zararlı, manasız, parayla rezil olmak teriminin karşılığı.. Verdiği hazzı bilemiyorum, ama içenlerin çoğunun bırakmak istemesi mutluluğun bu zararları dengelemediğini gösterir.. İsteyenlerin çoğuun bırakaması da ne kadar bağımlılık yapıcı olduğunu..

İçki bağımlısı arkadaşım yok çok şükür.. Ama tahmin edebiliyorum, hatta biliyorum ki oldukça zararlı.. Hepimiz sarhoş olup yaşamışızdr o el-göz koordinasyonu kaybını, güç ayarı kaybını.. Peki bu evde başınıza gelirse.. aileniz bu ayarsızlığın hedefi olursa.. Ufacık birşey çok büyürse.. İçkinin bu yönü parasal yönünden daha korkunç olsa da, bütçeyi çökerttiği de bir gerçek.. Yani oldukça zararlı..

Peki bunlar dışında tahmin bile etmediğiniz bağımlılıklar?..

"teknoloji çağında gençlerimiz internet bağımlısı" vs gibi saçmalıkları kastetmiyorum.. Birkaç gün göremeyince/yapmayınca/almayınca huzursuz olduğunuz, aradığınız şeyler..

Benim için bu "şey" kırmızı et.. Evet saçmalamıyorum, gerçekten kırmızı eti çok seviyorum.. Zararı ne? Pahalı.. Bunu geçelim..

Genelde pişirme şekilleri ve yanındaki "meze"ler vücuda oldukça zararlı.. Ki en çok sevdiğim Steakhouse Burger bu listede en zararlılardan biri.. Ama cidden çok seviyorum, ve en az haftada bir yemeliyim.. İrade olarak birşey olmayınca sapıtmasam da, eksikliğini hissediyorum..

Doktorda sorulan sorular:

"Sigara var mı?" cık
"İçkiyle aran nası?" sosyal içici
"Herhangi bi alerjin ya da hastalığın var mı?" cık
"Kullandığın ilaç var mı?" cık
" Daha önce X ile ilgili bi sorunun oldu mu?" cık (dipnot: X burada doktorun branşıyla ilgili organ)
(dışarıdan 3. kişi konuşmaya katılır)
"Yalnız diyeti biraz kötü.. Sebze ve meyve hiç yemiyor.."
"Evet, ben kırmızı et yiyorum genelde.."
Doktor :"Çok yanlış.. İleride vazgeçeceğine şimdiden vazgeç.. Balık, salata, bunları ye.. Hayatında tadabileceğin en güzel şeyler denizden çıkan şeylerdir.."

Dış ses: .........
İç ses: "İyi de ben ilerde de vazgeçmeyi düşünmüyorum ki?"

Ailenin gönlünü hoş tutmak için evde salata ve sebze yemeklerine başlıyorum.. Bazı bazı balık bile olabilir..

Ama dışarıda Hamburger, kumru, kırmızı et..

Merhaba, ben EP, ve ben bir bağımlıyım :P

şarkı: Gripin - Sen Gidiyorsun
gitar: şarkı çalışması, (YYZ) solo

1 Aralık 2010 Çarşamba

Bay Öl Üm (fransız)

Gençken (yaş<17-16)ölüm ne kadar alakasız, ne kadar uzak gelir.. Aynı yaşlılık gibi..Aileden birini kaybetmek son derece kötü, ama arkadaşı kaybetmek...

Haberi aldığınız zaman daha önce böyle bir şey yaşamamışsınızdır, farkına varamazsınız.. "Yok lan, nalakası var" dersiniz.. Sonunda gözünüz yokluğuna alışır, ne kadar alışabilirse..

Ondan sonra diğer haber gelir.. Bu sefer "cık" dersiniz sadece, "kurtulur".. Ama olmaz..

Can dostunuz gider, okul boşlaşır, o gün yapılanlar akıldan çıkmaz.. En alakasız zamanlarda beraber yaptığınız bir muhabbet, en alakasız resimde o gelir aklınıza..

Sonra bir yıl geçer.. Sonra iki.. Sonra bir bakmışsınız 5 yıl geçmiş..

E hani bu adamla hiç ayrılmayacaktınız.. Beraber daha çok gülcek, eğlenecek, stüdyoya gidecek, maça gidecek, okula gidecek, daha pek çok şey yapcaktınız.. Noldu?..

Hayatınızın şu anda beklediğinizden bambaşka.. Pek çok farkın yanında en önemlisi:

ARtık ölümü sallamazsınız.. Korkmazsınız.. Biri gelip "yarın öleceksin" dese "ee yani" dersiniz, "ay şunu yapamadım" demezsiniz..

Çünkü bilirsiniz ki pek çok insanın öyle bir şansı bile olmadı..

Ve gene bilirsiniz ki; nasılsa bekleyen mükemmel insanlar var, erken ya da geç olması ne farkeder?..

Zaman alışmayı öğretir...

şarkı: Sting - Fields of Gold