30 Kasım 2010 Salı

"nerede" sorusuna saatle cevap vermek

Tamamen bir delinin yapcağı iş.. Yani adam sana mekan sormuş, "nerde buluşuyoruz" demiş, sen diyorsun "8'de"..

Şu adam gibi birşey olmanız lazım: http://www.youtube.com/watch?v=PU4K9ddxhIU

Peki düşününce bunun çok daha mantıklı olduğunu bulursanız? Düşünün, diyolog şu:

-Naber abi?
-İyidir, sen?
-Benden de iyilik.. Akşam buluşalım mı?..
-Tamam, nerde? (dipnot: burada hiç naz yapmadan hemen "tamam" diyen arkadaş çok nadirdir; genelde "bu akşam mı" sorusu gelir.. niyeyse..)
- 7.30'da abi, Bahçeli'de..

Şimdi arkadaşım, açıklama şu:

< ------------------------------------------------------------------------------------ >

Bu çizgi zaman.. Sen "Bahçeli" dediğin zaman yeryüzünde x, y ve z koordinatlarınn bir kombinasyonu ile temsil edilen bir yeri gösteriyorsun..

Da zamanın başı kel mi? Onu niye belirtmiyorsun?.. Bu çizginin neresinde buluşcaksınız?..

<-----------x------------------------------------------------------------x--------------->
           burda mı                                              burda mı

Sonuç oalrak bu olay çok da mantıklıdır, ben yapıyorum, herkes yapmalıdır..

Bunu ilk düşünen (resmi olarak tabi :)) Einstein'dır, "uzay-zaman" denen olguyu oturtan, ve bir objeyi tanımlarken zaman değerinin de belirtilmesi gerektiğini söyleyen.. Hatta "uzay-zaman" aslında bir örtüymüş gibi düşünmenin aslında ne kadar rahat olduğunu da belirtmiştir..

Tabi bundan sona izafiyet teorisi ile başlayıp şu anda nerelere geleceğini tahmin edebilse bile söyleyemeyen kişidir..

Böylece "aklıma geldi yazdım" amaçlı kuantum fiziğine giriş yazısının sonuna geldik.. Evet kuantum fiziği böyle böyle bitmez; ama olsun yazarak da anlatılmaz zaten, maksat artistlik :P

şarkı: Billy Sheehan - Caroline
gitar: yarım saat shred ve solo..

29 Kasım 2010 Pazartesi

Yolculuk

Bir vesileyle İstanbul'a gitmem sonucunda yolculuk yapmayı ne kadar özlediğimi farkettim.. Ama yolculuğun gerçekten yolda geçen kısmı en çok hoşuma giden tarafı.. Ve de birazdan belirteceğim olay..

Uzun yola çıktığınız zamanki kadar rahat bir kafa yapısı yoktur.. Tam yolculuğun başlangıcında özellikle.. Buradaki her ne sorununuz ya da işiniz varsa askıya alınmış, "tatil" boyunca isteseniz de birşey yapamayacaksınız..

Gittiğiniz yere varmanıza ise daha 5-6 saat var.. Yani arada hiç bir işinizin, derdinizin, tasanızın olmadığı 5-6 saat..

Bu kafa yapısıyla uyumak kadar rahat bir şey olamaz.. Bir tek, rahat koltuklar eksik.. Ve eğer benim gibiyseniz, müzik..

Bir şey dinlerken uyuyamayan biri değilseniz eğer kesinlikle müzikle uyumayı denemelisiniz.. Bu yolculukta gidişte Vega, dönüşte ise Badem eşliğinde geldim, ve giderken özellikle oldukça rahat, huzurlu bir uyku uyudum.. Kii bir yandan da müzik dinlerken uyumanın daha fazla rüya görmeyi sağladığını düşnüyorum, birileri destekleisn beni..

-----
Ufak bir parantez, dönüş yolculuğundaki Varan rezaletinden de bahsetmeden olmaz; yahu TV'li koltuk yazıp bildiğin normal otobüste getiren, üstelik Bolu tüneline girmeyip saçma saan dağ başındaki tesise götürmekte ısrar eden, bu yüzden rahat 1,5 saat kaybettiren, kaybettirdiğine değecek bir hizmet de sunmayan Varan'aa sitem ediyorum, bir daha da binmemeyi düşünüyorum (en azından istanbul'a giderken).. Otobüsün "türü" comfort idi, ve aynen alıntı yapıyorum;

"Ahlaksız, konfor yazmış bi de! Siktrn!"

------

Yolculuk olmasa da beni mutlu eden bir başka olay da, otelde uyumak..

Daha doğrusu başka bir yerde uyumak.. Evimdeki kendi yatağım dışında bir yer.. Çünkü ben bunu arıyorum, "ya bu akşam da burda uyumasam" düşüncesi, her gece aynı yatağa yatmaktan sıkılmak gibi bir manyaklığım var.. "Lan bu gece de salonda yatsam nolur?" düşüncesi yüzünden çok kararsız kaldım..

Başka bir yatağın ya da uyunacak başka bir yerin neden çekici geldiğini bilmiyorum.. Ama kendi evim olduğu zaman kâh yatakta kâh tv karşısında kâh yerde (evet yerde) yatcağımı tahmin ediyorum.. Hasta gibi..

Ve en çok tuhaf gelen, ben ilerde evlenmeyi filan başarırsam, "ya ben bu gece salonda yatcam" desem eşim beni vurur mu?..

Bu takıntılarla benim eşim olmaz da zaten :P

şarkı: Red Hot Chilli Peppers - Road Trippin'
gitar: 15 dk shred, 20 dk tapping..

27 Kasım 2010 Cumartesi

Hello buddy...

 I'm an engineer.. That means I solve problems.. Not problems like; "what is beauty", because that would fall within the purview of your canan drums of philosophy..

I solve practical problems..

----------

Mühendislik eğitiminin en önemli parçası: uyku eksikliğine alışmak..

Hayatımızda bir daha hiçbir zaman bu kadar uykusuz kalma ihtimalimiz yok.. Çöp ("ota çöpe optimal demeyin"deki çöp) var çünkü, her türlü projenin ve ödevin teslim tarihini aynı güne koymakta..

""Bölüm başkanının odası, saat sabah 03:00 suları""
-Evet arkadaşlar bugün hangi projeleri açıkladınız?
-Ben ekstra not için yapmaları gereken bir proje olcağını söyledim, ama finallerden bir hafta önce koymayı planlıyorum..
- Çok güzel Nilgün.. Gerçi senin dersin kolay, onu yapmazlar zaten..
- A..Ama..
-Tamam, sıradaki.. Kadir?..
- Ben tam ödevi vermek üzereyken bir vaka analizi daha koydum.. 2 tane de ödev..
- İşte bu! Arkadaşlar hepiniz Kadir gibi olmalısınız.. Kadir önümüzdeki dönem üretim açıcaksın; seni Hakan ve Sibel'le aynı dönemde ders verirken görmek istiyorum.. Sanırım en az 2 okul uzatma çıkartabiliriz..
- Tabi hocam..
- (Sibel) Hocam ben de ders boyunca birşeyler anlatır gibi yaptım ama yazdırdım sadece.. Ve de projede kullancakları modeli vermedim, ama yanlış yapmaları mümkün 3 tane model verdim.. Aynı güne de vaka analizi sunumu koydum..
- Senden daha azını beklemezdim zaten Sibel.. Evet arkadaşlar.. Şu anda sizce okulda kaç tane endüstrici var?..
- Güvenliğe adını yazdıran 24 kişi varmış hocam..
(Gülüşmeler, kadeh tokuşturmaları..)

""Aynı saatlerde, 211 no'lu sınıf""
- Ya kızım bu ödev hayatta yetişmez..
- Yetişiiiir! Ya çok da zor diil zaten, işte modeli kurdu mu biter..
- Hı hı tabi.. Onları daha yorumlaması var..
- Ya bence de zor yetişmesi ya.. Hayır aynı tarihe koymuyolar mı bi de..
- En kötüsü şey ya, şu anda hepsi evlerinde yatmış uyuyolar.. Hiç salladıkları yok..
- Adiler..

şarkı: Vega- Uçları Kırık.. (an itibariyle dinlediğim şarkı; konuyla alakasız)
gitar: yarım saat shred.. Bana bir sürü shred egzersizi veren Haydar Bayrak'a teşekkürler..

26 Kasım 2010 Cuma

Doğal güzel vs makyaj güzeli

Round 1

En kolay konudan başlayalım, makyaj malzemesi pahalıdır.. Makyaj yapmak zaman ister, yetenek ister.. Makyaj yaptığını sanıp yapamayan kızlar oldukça komik gözükür..
Doğal güzel ise masrafsızdır, en çok bir partiye vs giderken birazcık bişiler sürünür gider..

Perfect! Doğal Güzel wins!

Round 2

Makyajın gerekli olduğu durumlar vardır; her kadının kötü bir günü olabilir.. Hasta olduğu, dışarı çıkmak istemediği günler.. ((çıkmak zorunda olduğunu varsayıyoruz :)) Hatta özel durumları geçtin, kadının makyaja ihtiyacı olabilir..

Bu da toplumun yerleştirdiği bir olay aslında; ama gene de...

K.O.! Makyaj güzeli wins!

Round 3

Evelndikten sonra her sabah tek bir kişinin yüzüne bakcaksınız..
a) gözleriniz bozuk, çok da farketmez
b) doğal güzele bakıp bir daha aşık olcaksınız
c) makyaj güzeline bakıp "yaa güzel aslında yaa" diye düşünceksiniz.. çünkü erkeksiniz..

Fatality! Doğal Güzel wins!

Sadece başlıkta "vs" yazdığından 3 round sürdü.. Yoksa tartışma yok; doğal güzeller her zaman kazanır; her zaman peşinden koşulur, koşulmalıdır..

Ama tabi "A Beautiful Mind" ı izleyenlerin "adam şizofrenmiş" dışında çıkardığı teksonuç: herkes elde edebileceğine yönelmelidir..

Bu durumda bu karşılaştırmayı erkekler için yapacak, erkekleri kıyaslıyabilecek bir yazı gerek.. Ben o konuda yetkin değilim ne yazık ki..

Şarkı: Blind Guardian - The Maiden and the Minstrel Knight ("... snow white her hands and golden her hair..."
Gitar: yarım saat solo ve şarkı..



SON DAKİKA

Bu konuda yetkin (! :P) bir isimden, konuyla ilgili aldığımız açıklamalar:

aşırı bakımlı erkek = gay
bakımlı erkek = hoş
bakımsız erkek = yeaannii
ama erkekler zaten bizim kadar çaba göstermediği için doğallar:D yani bi erkekle evlenip ertesi sabah uyanıp "aaaaaa" demen mümkün diil

Evet söz tekrar sende (bende.. küçük şizofren)

25 Kasım 2010 Perşembe

Askerlik

TC vatandaşı olan erkekler olarak hayatımızın bir döneminde (genellikle "en verimli çağ") TSK bünyesine katılıyoruz.. Sistemin kendisini "askerlik yapmayan bilemez" düşüncesinden ötürü irdeleyemiyorum..
Ama normal bir er kişinin askerlik öncesi düşüncelerini paylaşabilirim..

Üniversite mezunusunuz.. Hatta bir de master yapmış, ömrünüzün (en az) 18 yılını okumaya vermişsiniz.. Bu süreçte tabi pek çok başka uğraşınız olmuş; gerek sinemaya merak salmış, gerek gitar çalmış, gerek bol bol içmişsiniz.. En önemlisi, sporla uzaktan yakından alakanız olmamış.. Şınavın adını biliyorsunuz ama mekile karıştırıyorsunuz fln.. Tuvalet temizlemek gibi bir adetiniz yok, zaten evdeki tuvaleti de kapatmışınız.. Yemek hazırlama? Makarna; belki..

Ama bir sevgiliniz var, dünyalar güzeli.. Bir işiniz var yeni girdiğiniz; şaka maka para kazanıyorsunuz.. İşte o anda celp gelir.. Akıldan geçenler:

Lan olum ben nası her sabah 7 de kalkcam?
Ohoo bana kesin tuvalet temizletirler..
İngilizce biliyorum, belki tercüman olarak yaparım? Koşu fln yapcaksak ben ölürüm ki askerde..
Torpil var mı ki askerde? Bizim Salih Amca Kara Kuvvetlerindeydi sanki.. Nüfus cüzdanına göre bi yer mi çıkıyodu yoksa ikamete göre mi?
Eve yakın bir yere çıksa.. Ya da neyse doğu çıkmasın da.. Da olum ben ufacık şehirde naparım, gezsen gezilmez.. Sivas da çok tutucu be..
LAAAN dövmeyi görünce beni naparlar?.. Off, siyasi simge fln değil ayağına yatsam? Oha bence müzik dersem toparlarım.. A a ben orduevinde biyerlerde çalarım ya.. Dur benim eski gitar nerdeydi...

"Aşkııım!"

O içeri girer.. Her şey unutulur.. Birkaç düşünce kalır..

Bekler mi lan beni?
Ben onsuz 6 ay naparım?
Bekler ya bence, niye beklemesin?..

Beklesin, nolur beklesin...

-------

"Oha şu kız çok tatlıymış.."
"Olum sevgilisi var onun, askerde şimdi.."
"Ee kalede kaleci var diye şut çekmicez mi lan? Hem askerdeyse sevgilisi, sıkılmıştır o..."

-------

şarkı: The Decembrists - Sixteen Military Wives
gitar: yarım saat shred, solo..

24 Kasım 2010 Çarşamba

Yorgun ölesiye

Herkesin "hayat" ve sorunlarla baş etme yöntemleri farklıdır.. Kimisi saatlerce kitap okur, kimisi dizi takip etme ayağına boş boş televizyona bakar, kimisi müzik dinler, kimisi müzik yapar.. Kimisi de spor yapar..

Fiziksel olarak yorulmanın inanılmaz tatmin edici bir yanı var.. Yaptığınız spora ya da işe göre aslında yararlı hiç bir şey yapmamış olabilirsiniz (bkz. spor salonunda ağırlık kaldırmak, koşu bandında koşmak.. yani ortada bir yer değiştirme, bir yere varma yok :)), ama o kasların ağrıması, yatağa yattığınız zamanki yorgunluk - paha biçilemez..

En güzel uyku da fiziksel larak yorulduğunuz zaman uyuduğunzdur; tabi kasları çok zorlayıp ağrıdan uyuyamama noktasından bahsetmiyoruz.. "Oh be, bugün de birşey başardım" hissiyatını fiziksel yorgunluk kadar güzel aşılayan bir olay yok..

Hem zihinsel olarak yorulsanız kafa işlemeye devam edeceğinden uyunmaz..

Bu arada yukarıda sayılan "hayatla başetme yöntemleri"nden pek çoğunu yapmamla beraber, çoğu insandan daha az problemim olduğunu söyleyebilecek kadar şanslıyım.. Şu anda fiziksel olarak çok yorgunum, gitarımı çalıştım, akşam dizimi de izlemiştim, o zaman niye uyuyup huzurlu bir uyku çekmiyorum?..

Hala benimle uyanık olan insanlar olduğundan..

------------------

Bugün kullandığım özlü söz :P : "En egoist benim!!" ve hatta "en çok bana sorucaksınız!" diye devam etmeli aslında ama :P

şarkı : teoman - uykusuz her gece

gitar: 15 dk sağ el tekniği, 15 dk tapping..
gitar ile ilgili yeni bir çalışma şekli: bir gün sadece sağ el tekniği, bir gün sadece solo teknikleri üzerine çalışmak.. En azından 1-2 hafta, sağ el tekniği iyice oturana kadar..

23 Kasım 2010 Salı

F3

Hiç bas gitar geçmişimden bahsetmediğimi farkettim.. Halbuki yukarda bir fa anahtarı var, benim sırtımda bir fa anahtarı var, dinlediğimiz şarkıların %90'ında bas gitar var..

Bas gitar çalması çok kolay, basit bir tekniği olan bir enstürman.. Değil akor, aynı anda 2 tane nota bastığınız zamanlar bile nadirdir.. Slap konusuna da girmek istemiyorsanız aldığınızın 2. haftası stüdyolara gitmek işten bile değil..

Ama kafa yapısı olarak çalması çok zor bir enstürman.. Notalarla beraber sessizliği, boşluğu da çalarken kullanmayı gerektiren bir enstürman.. Sonsuz tane notaya karşılık olarak, sessizliğin sadece bir türü olduğunu sananların çalması çok zor.. Nerede nasıl kullanıldığına bağlı olarak sessizlik o kadar farklı tonlar yaratabilir ki..

Boşlukları kullanmayı hallettikten sonra, asıl notaları kullanma sırasında da seçimleri çok dikkatli yapmayı gerektirir bas gitar.. Aynı "kök ses"in, aynı akorun arkasına basabileceğiniz sonsuz notanın (hadi 12 olsun, perdeli bas) her biri farklı bir duygu uyandırabilirken şarkıya en uygununu seçmek çok önemli bir iş.. Ve hatta onu geçtim, kök sesi sallamadan nota seçmek hem daha zor hem de daha zevkli..

Notaları ve susları verdikten sonra, ritm kısmını oturtmak gerekli.. Yanda bir ritm enstürmanı varken onla uyum sağlamak, yokken ise şarkıya uygun bir "hareket" hissi verecek bir ritm oturtmak...

Peki bütün bunları aynı anda iyi yapmak zor mu? Evet.. Peki insan müzik sırasında bunları farkediyor mu? Hayır..

Bas gitarı çalmayı öğrendikten sonra farklı bir insan haline gelindiği fln gibi iddilar dönüyor bazı bas gitar forumlarında.. Bu her enstürman için bir nebze doğru... dur herhalde, çünkü bilmiyorum.. Bas gitar çalmasan nası bir insan olurdum bilmiyorum..

Ama hayatımda bas gitar olduğu için mutluyum.. Tek başına çalarken mutluyum. .Bir grup içinde eksikliğim hissedildiği için mutluyum.. Sadece kendimin diğer insanlarla değil, herkesin birbiriyle uyumunu sağlamak konusunda yardımcı olduğum için mutluyum..

Bas gitarı seviyorum..

-------------

Gene bir rüya..

Bir depo/kiler gibi bir oda var.. Sabahları ilk geldiğim zaman bu oda bomboş.. Ancak "mesai saati" başladığında bu odada birşeyler "yaratıyoruz" biz, çalışanlar..
Bir sınıf, ve bu sınıfta insanlar.. 20-30 kişi.. Ve bu insanlar bütün gün bu odada kalıyorlar, eve gidiyorlar..
Sonra ertesi sabah bu oda gene depo halinde, ve o insanlardan eser kalmamış.. Yeniden yaratıldığında ise yepyeni insanlar, bambaşka bir sınıf..
Bu insanalrın hiçbiri bu olayın farkında bile değiller.. Tek bir gün yaşadıklarının..
Bazen bu odayı kapatmıyoruz, birkaç gün üstüste yaşadıkları oluyor.. Ama sonunda gene aynı..
Bu saçma travmatik olayı geçtim, başka birinin gözünden yaşanılan olay;
Gece uyumadan önce yatakta düşünüyorum.. Yanımda ise bir kız var; sevgilim ve onu çok seviyorum.. Ama bu kız o odadan.. Olayın ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama onu ço ksevecek kadar uzu süre hayatta kalmış..
Ertesi gün burda olup olmayacağını bilmiyorum.. O ise bunu farkında bile değil.. Ertesi sabah olmayabileceğinin.. Ama insan yok olduğu zaman öncesini nasıl hatırlar? Hatırlayamaz herhalde..
Ben öle düşüne düşüne, sabah olmasından korkarak uykuya dalıyorum..

Şarkı: White Stripes - One More Cup of Coffee..

Gitar: 15 dk alternate picking, 5 dk pattern, 10 dk tapping..

22 Kasım 2010 Pazartesi

Av mevsimi

Ben bu gitar işini çözeceğim arkadaş.. Her mükemmel solo duyup "bunu çalabilmek isterdim"le başlayan ve "ya ilerde böl sıkılınca gitarı amfiye takıp takılsam ve güzel şeler çalabilsem" diye devam eden düşünce akışından sıkıldım..
Bu arada bir enstürmandaki en büyük ustalık seviyesi budur bence: kendi kendine doğaçlama çalarken güzel şeyler ortaya çıakrtabilmek.. Bu aşamaya gelmek için:
1) Müzik teorisini oturtmak
2)Enstürmanın teorisini oturtmak (örnek: gitar klavyesinin yerleşimini kavramak, flütün işleyişini ve tuşarın etkisini anlamak vs)
3) Enstürmanın tekniğini oturtmak
4) O enstürmanı günlerce aylarca dinlemek..

Bu aşamalardan 1,3 ve 4 var gitar konusunda bende..
Ama bu kadar çok gitar tekniği olmasa iyiydi.. Tapping, sweep, alternate picking, vs vs..
Halletcem ama.. Yeter!

Bu vesileyle artık blogların sonuna o gün çalışılmış teknikler ve çalışma süreleri eklencek "şarkı" kısmıyla beraber..

-------------------

"All I really wanted was for you; you to die in the arms of someone.."

İlla ben olmak zorunda değil, yalnız ölme yeter ne kadar güzel ve ne kadar imkansız bir düşüncedir.. Herkesin bunu hissedebileceği sadece tek bir kişi olduğuna inanıyorum, ve bu tek kişiyle kesinlikle tanışacaksınız bile diyemiyorum..
Hatta tanışmayacaksınız..
Kıskanacaksınız..
Bu yüzden kavga edeceksiniz..
Başkasına gidecek..
O anda ondan nefret edeceksiniz..
Ölmesini isteyeceksiniz.. O kişinin kollarında olması umrunuzda bile olmayacak..

All I really wanted was for you; you to die in the arms of someone..

---------

son olarak wikipedia'nın kurucusuna sesleniyorum; o pörtlek gözlerle kimseden para alamazsın..

şarkı: Kamelot - Hunter's Season
Gitar: 10 dk alternate picking, 15 dk gam, 10 dakika pattern..

20 Kasım 2010 Cumartesi

Ben deli değilim.. Değilim!..

Ben mantıklı bir insanım..
Akla yatın bir şekilde anlatıldığı zaman dinlemediğim birşey yoktur.. 
Pek çok konuda ise olayın mantığını kavramak konusunda çoğu insandan daha iyiyim.. Şimdiye kadar hayatta ne yapabildiysem de bu sayede yapabildim..
Ve evrendeki herşeyin bir mantığı, bir olma sebebi vardır, hiç bir şey rastgele olmaz.. Sadece bize rastgele gözükür..
Ama daha önce yaşamadığım, bana açıklayabilecek biri de olmayan bir olay varsa?.. Bu olayın ne kadar önemli olduğu, adı vs. önemli değil..
Ortada bir şey var ve ben bunun ne olduğunu bilmiyorum.. Ve bu takıntı haline geldi.. Bu şeyin ne olduğunu bulmalıyım.. En sonunda insanların zaten söylediği gibi basit bir şey çıkcak olsa bile; neden aslında çok karmaşıkmış gibi hissettiğimi bulmalıyım..
Belki de bir kısır döngü, aklıma taktıkça sebep benden uzaklaşıyor, sebep benden uzaklaştıkça daha çok aklıma takıyorum..
Ama bir sebep var ve bulucam.. Bir sebep olmalı, ve bulmalıyım..
Yoksa çok canım sıkılır..

Tek okuyucum ve çok değerli dostum sessizliğin sesinden de burdan özür diliyorum; manasız inat anlarıma denk gelme şanssızlığını yaşadın.. "Prenses"miş x'miş y'ymiş; dostluğumuzdan önemli değil.. Hayatımda böyle bir hatayı bir kere yaptım (sevgili/hoşlanılan kişi > dost) ve hatalarını tekrarlayan bir insan değilim..

Şarkı: Aydilge - Takıntı

19 Kasım 2010 Cuma

This one goes out to...

Devasa bir sahendesiniz; arkanızda onlarca müzisyen var, karşınızda ise onbinlerce seyirci..

6 saattir çalıp söylüyorsunuz; ama daha bir 6 saat daha söyleyebilirsiniz.. Seyirci her şarkıya eşlik etmiş, sesler çatlak ama bağırmaya devam ediyorlar..

Son şarkının vakti gelmiş.. Setlist hazırlarken "aman bunla kapatalım iyi olur" diye üstünde 5 dakika düşünmediğiniz şarkının, herkes evlerine giderken dillerine dolanacak şarkı olduğunu fark ediyorsunuz..

Şarkı değiştirmek mümkün değil.. Eğer bu konser sizin konseriniz olsa, hangi şarkı son şarkı olurdu?

------------------

Sinemada çok iğrenç konseptli bir reklam var.. "Rutin" adlı bir film, bizim hayatımız, ve bu filmin aldığı "profesyonel" eleştiriler..

Öncelikle, benim hayatımı bir profesyonel eleştirme gereği duyuyorsa ben birşeyleri doğru yapıyorumdur; geçelim..

Ayrıca, rutinden kaçmak için Afrika'ya giden ey düz adam, oraya her yıl giden binlerce turistten farkın ne? Bir ülke fazladan gördün diye hayatın rutin değil, etrafındaki onlarca insandan ayrısın, düşüncelerin ve duyguların bir anda çok önemli oldu diye bir düşünce olmaz, olmamalı; geçelim..

Fakat bu reklam konusunda akılda kalması gereken bir tek soru var..
"Hayatın bir film olsa, izlenmeye değer miydi?.."
Bu soruya gönül rahatlığıyla "evet" diyebilecek insanlar o kadar az ki.. Bir film olsa izlenmeyecek bir hayata sahip olduğunun bilincinde olmayanlar da benzer ölçüde şanslı..

Peki ya bunun farkında olanlar ve değiştiremeyeceğini bilenler?.. Buna rağmen yaşamak ya da "farklı bir son" yazmaya çalışmak arasında gidip gelirler..

Şarkı: R.E.M. - The One I Love

18 Kasım 2010 Perşembe

Kamelot

Her insanın hayaıtın etkileyen, "en çok sevdiğim grup budur" dediği bir grup vardır.. Bu grup enstürmanlarında en yetenekli, yaptığı müzik türünde lider vs. olmak zorunda değildir, önemli olan sizi nasıl etkilediğidir..

Benim için bu grup Kamelot..
Her elemanın ayrı ayrı tarzlarının bana hitap etmesi dışında, bunun en önemli etmeni Roy Khan..
Bu adamın söyleme tarzı, ses tonu, ses rengi, söz yazarlığı, tam olarak şarkılarında olmasını istediğim duyguları yaratmayı başarıyor..
En güzel şarkıları olan "The Haunting (Somewhere in Time)"da ise eşlik eden Simone Simons ile birleşince...
Epik..
Ve yeni albüm çıkartmışlar.. 2 ay önce.. Oldukça canım sıkıldı, neden bu albümü daha önce öğrenmedim diye.. Yeni albümde bol bol konuk sanatçı, özellik 2 şarkıda Simone Simons.. Daha karanlık bir ton, daha karamsar şarkılar ve gene mükemmel bir albüm.. Hala daha The Haunting en mükemmel şarkıları olsa bile Poetry for the Poisoned kafadan ilk 5'e girdi..

Kamelot'u seviyorum.. Dinleyin ve dinletin..

şarkı: Kamelot - Poetry for the Poisoned

17 Kasım 2010 Çarşamba

Rüya (pt 1)

Geniş pencereli, kendi de geniş bir oda.. Duvarlar bembeyaz.. Dışarıda güneşli bir gün, her yer aydınlık ve parlak.. Odada duvar kenarlarında tek tük kanepe, zigon (sessizliğe gönderme), sehpa vs.. Odanın tam ortasında bir sandalye, sandalyede güzel bir kız, başında volta atan oğlan.. Kızın elindeki kırmızı kapaklı telefon çalar; oğlana uzatır.. Oğlan açar..
-          Alo?
-          Meraba.. Ben bu kızın annesiyim..
-          Meraba efendim..
-          Kızımla ilgili niyetlerin nedir öğrenmek istiyorum..
Oğlan kıza bakar; kızın beklentiyle gülümseyen yüzüne bakar.. Gülerek:
-          Kızınıza prenses gibi davranmayı düşünüyorum..

Uzunca bi sessizlik..
-          Kızımla görüşmeni kesinlikle istemiyorum..
Oğlan gene kıza bakar..
-          Peki efendim, görüşünüzü dikkate alacağım..
Telefonu kapatır.. “Böyle diyeceğini biliyordum” der kız..
“Peki ne yapcaz?”
“Açıkçası benim umrumda bile değil..”
“Benim de..”

(şarkı: kamelot - the haunting (somewhere in time)..)

16 Kasım 2010 Salı

Komik ve basit

Bugünkü diyalog:
E: “Kadınlar çok komik aslında..”
D: “E siz de çok basitsiniz..”
Kadınlar başka kadınlar için giyinir.. Kadınlar “kendini güvende hissetmek” için vatka kullanırlar.. Kadınlar çok saçma şeylere odaklanabilir, çok gerekli şeylere odaklanamaz.. İleride kullanabileceği her türlü detayı hatırlar.. Gider satlerce giysi bakar, baktıklarının yarısını alır, onların yarısını bir hafta içinde iade eder.. Sevgi isterler ama tam istedikleri anda, istedikleri şekilde verilmeyince istemezler.. Bebek görünce erirler, gözleri başka bir şey görmez.. (Margaret Thatcher istisna tabi)

Ve onları bu yüzden severiz..

Erkekler basittir; kadınlarda içinde “mini” olan kıyafetleri severler.. Renkli göz isterler ama neden istediklerini bilmezler.. Bakımlı kadın isterler; sanki seçim şansı varmış gibi.. Çabuk “aşık” olur, çabuk unutur; bu süreler tamamen güzel kız görme süresine bağlıdır.. “Erkek muhabbeti” diye seviyesizliğin dibine vurur.. Birazcık güler yüzlü kız için iyilik meleği olur; birazcık flört eden kız için yapmayacağı şey yoktur..

Ve bizi buna rağmen neden severler?




15 Kasım 2010 Pazartesi

müzik ne işe yarar

müzik duyguları kontrol etmeye yarar..

en alakasız zamanda en alakasız şeyleri hissetmek isterseniz bunun tek yöntemi müzik dinlemektir..  Sabah uyandığınızda keyfinizi yerine getirecek bir şarkı (şebnem ferah – günaydın sevgilim), sınav çıkışı eve geldiğinizde dinlendirecek bir şarkı (anneke van giersbergen – what’s the reason), canınız sıkkınken duruma uygun bir şarkı (badem – yorgunum), “eeeh mutluyum ulan” dediğinz zaman için bir şarkı (malt – mutlu); her durum için bir şarkı var ve dinlenmeli..
hayatın bir soundtrack i olmalı ve daimi olarak arka planda bir müzik çalmalı.. (Tabi günümüzde soundtrack olamicak şarkılar var; manowar’ın bütün şarkıları mesela :) )
sürekli olarak film /dizi izleyen bir gençlik olarak; dünyanın en güzeli filmi, en ilginç dizisi, arka planda müzik olmadan birşeye benzemezken, bizim hayatımızn müziksiz nasıl ilginç olmasını bekleyebiliriz ki?

müzik bir şey yaratmaktır

bir enstürman çalmak, bir şey yaratmanın en mükemmel yollarından biridir.. Çaldığınız enstürman ne olursa olsun tek bir nota çaldığınız anda bir şey yaratmış olursunuz.. solo enstürmanı yoktur; her enstürman tek çalındığında solo enstürman olur.. ve bazen en güzeli de insanın kendisi için çalmasıdır; başka hiç bir ses olmadan, sadece kendi çıkarttığın uyumlu seslerle hislerini paylaşmak...

                müzik uyumdur

bir grupla, bir grup insanla, radyoda çalan bir şarkıya eşlik ederken enstürman çalıyorsanız eğer o kişilerle konuşarak asla yakalayamayacağınız bir uyum yakalarsınız.. bir süre sonra birbirinizi daha iyi anlamaya başlarsınız.. geçişler söylemeden olur, sonra “oha abi mükemmel oldu” denir.. doğaçlama çalınır ve o kişiyle tartışılır; ulaşılan sonuç kaydedilmez ama hatırlanır..

içki masasında yapılan tartışma gibi..

Müzik candır; müzik olmadan yaşanamaz, yaşayan kalastır.. enstürman canlıdır; onunla nefes alır, onunlayken başkasını görmezsiniz..

sağır olmaktansa kör olmayı tercih edecektuhaf insanlardan biriyim sanırım..

şarkı konuyla uyumlu olsun: simon and garfunkel – the sound of silence

13 Kasım 2010 Cumartesi

beklenen - gerçek

Üniversite:
ODTÜ – TOBB
Aşk:
Mükemmel – Yok
İş:
Maaşı iyi- karın tokluğu
Ev:
2+1 – Stüdyo

Bunlardan bir ya da birden fazlası hepimizin hayatında olurken, “eski aşkım başkasıyla evlenmş” biraz gereksiz bir trip gibi..
Ama 500 days of summer güzeldir.. keşke en büyük sorunumuz o olsa..
yapabileceğimiz tek şey beklenen ile gerçeğin örtüştüğü o ufak anların tadını çıkartmak: güzel olmasını beklediğimiz bir yemeğin gerçekten güzel olması; gittiğimiz bir filmi beğenmemiz...
Kendi hayatımın “beklenen”leri:
                Türk Kızılayı’nda iş, elf gibi bir kız arkadaş, müzikle uğraşacak zaman..
                Ve kısa bir hayat..

Şarkı: badem – gittiğinden beri (yeni albümleri çok güzel olmuş gerçekten.. beklenen ile uyumlu nadir şeylerden)

12 Kasım 2010 Cuma

aksesuar nedir ne değildir

çizgi filmlerde hep aynı giysiyi giymeleri çok değişik bi olay.. asla ana karakterlerin giydikleri değişmez; hep aynı renk pantalonun üstüne hep aynı renk tişört.. (bende aynı kottan 2 tane var ve bi ara hep aynı model aynı renk (siyah) kot giyerdim.. oldukça yaklaşmışım o modele)..  gerçekte kıyafetlerimiz hiç değişmese oldukça rahat olabilrdi hayat; dolabı aç aynı şeyden binlerce, al birini giy; çık.. çok rahat; ve çok sıkıcı..
peki aksesuar nedir? Bir kıyafetin tamamlayıcısı, bazı insanlar tarafından olmazsa olmaz sanılmasına rağmen şart bir şey değil.. pekii şmdi bu iki konsept nerden esti?.. şu cümleden:
"kız arkadaş bi aksesuar diil ana kıyafet :D"
şimdiii kız arkadaş var kız arkadaş var; bazıları gerçekten ana kıyafettir ve çok seversiniz, bazıalrı aksesuardır ve olmaması gerekir; aldatmayın kendinizi.. ama sorun şu:
her gün aynı kıyafeti giymek sıkıcıdır..
tabi demiyorum “aldatın arada”; dediğim şey “sıkılırsanız zorlamayın”.. bu benzetmelerin ışığında tuhaf bi cümle ama 1-2 gün çıplak gezin.. uzak durun; gidin circop filan gezin de aksesuar görün.. (almayın, aman)
kısa özet: zevksizlik etmeyin, aksesuarla vakit ve çaba harcamayın.. arada giysilerinizi katlayın kenara koyun; buruşmasınlar..

encore: “kız arkadaş şudur” konsepti tamam, peki ne olmalıdır?
Kız arkadaş, aşık olnan kişi; dövmedir.. deri altına işler.. parçanız olur.. sıkılmazsınız.. kaliteli bir dövmeyse saatlerce izlersiniz..
Ve en güzeli kuytu bir yere yaptırıp sadece sizin canınız istediğinzde görmenizdir..

şarkı: mirkelam ve kargo - yollar